Dünyanın gündemi Küresel İklim Krizi. Önümüzdeki 10 yıl içinde gerekli önlemler alınmazsa dünyamızı büyük felaketler bekliyor. Gelişmiş ülkeler karbon salınımını kontrol altına alamazsa fatura yine insanlığa çıkacak. Kuraklık, açlık, doğal afetler en çok da geri kalmış ülkelerde yaşayan milyonlarca insanı etkileyecek, zaten ekside olan yaşam kalitelerini iyice geriletecek. Bu konuda uygulanması gereken uluslararası anlaşmalar, atılması gereken çok sayıda adım var.

Türkiye Büyük Millet Meclisi de 21 Eylül 2021 tarihinde Paris İklim Anlaşması'na ilişkin kanun teklifini kabul ederek yasalaştırdı. Anlaşma, Resmî Gazete'de de yayımlanarak 5,5 yıl gecikmeli de olsa yürürlüğe girdi.

Paris Anlaşması, dünyanın ilk kapsamlı iklim anlaşması olarak tarihi önem taşıyor.

197 ülkenin üzerinde uzlaştığı zirve bildirgesi, tüm ülkeler için ortak düzenlemeleri şart koşuyor. Bu düzenlemeler ülkelerin karbon salımını nasıl azaltacağını, daha yoksul ülkelere nasıl mali yardım yapılacağını söylüyor.

Anlaşmanın öne çıkan maddeleri şöyle:

Küresel sıcaklık artışını 2 dereceyle sınırlamak, mümkünse 1,5 dereceye kadar düşürmek.

İnsan faaliyetleriyle ortaya çıkan sera gazlarını, 2050-2100 yılları arasında ağaç, toprak ve okyanusların doğal yollardan sindirebileceği bir noktaya çekmek.

Her ülkenin karbon salımını kesme performansını beş yılda bir değerlendirmek ve yeni hedefler belirlemek.

Zengin ülkelerin daha yoksul ülkelere "iklim finansı" vermesini sağlayarak iklim değişikliğine uyumunu geliştirmek ve yenilenebilir enerjiye geçişlerini sağlamak.

TÜRKİYE KABUL ETTİRDİ

Paris Anlaşması'nda ayrıca, zengin ülkelerin, iklim değişikliğine uyum sağlayabilmeleri için yoksul ülkelere yardım etmesi öngörülüyor. İklim müzakerelerinde gelişmiş ve gelişen ülke sınıflandırması, yani BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nde Ek1 ve Ek2 listeleri, ülkelerin finansal yükümlülüklerini belirliyor.

Gelişmiş ülkeler listesinde (Ek1) 20. sırada yer alan Türkiye, bu listede yer almasına itiraz etmişti. Bu yüzden 5,5 yıl boyunca Paris Anlaşması'nı onaylanmadı. Yapılan müzakereler sonucu Türkiye'ye Yeşil İklim Fonu'ndan 3 milyar 157 milyon dolar kaynak sağlanmasıyla ilgili mutabakat zaptı imzalandı. Bunun üzerine Paris Anlaşması Meclis tarafından onaylanarak yasalaştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan kamu ve özel sektörün iklim değişikliği ile ilgili projelerine uzun vadeli ve cazip finans desteği sağlanabileceğini, bu kaynağın 12,5 milyon dolar ile 66,5 milyon dolar arasındaki bölümünün de hibe olarak kullanılacağını kaydetti.

GLASGOW'UN ÖNEMİ

Anlaşma her ülkeye karbon salımını azaltmak için hedefler koyma yükümlülüğü getiriyor ve bu hedeflerin beş yılda bir gözden geçirilmesi öngörülüyor.

Glasgow'da düzenlenen COP26, Paris İklim Anlaşması sonrası genel değerlendirmenin yapılacağı ilk zirve olması açısından büyük önem taşıyordu.

Türkiye'nin 2053 yılında '0' karbon hedefine ulaşabilmesi için, sanayiden turizme, tarımdan ticarete, kentleşmeden kırsal kalkınmaya, çevre projelerinden kentsel dönüşüme, ulaşımdan kültüre hayatın her alanında geleceğimiz bu anlayış ve planlama üzerinden şekillenecek. Kamu ve özel sektör yatırımlarında teşvikler, hibeler, krediler bu alandaki somut kriterler üzerinden verilecek.

Geleceği dünden görüp, bugünden hazır olmak çok önemli. Bu açıdan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in Glasgow COP26 zirvesine katılarak dört oturumda konuşmacı olarak yer almasını önemsiyorum.

Soyer'in "Doğaya uyumlu kentler", "Döngüsel Kültür", "İklime dayanıklı gıda vizyonu", "Dirençli kent", "Başka bir tarım mümkün" başlıklarıyla yaptığı konuşmalar iklim krizini yönetmek için yerel yönetimlerin yapacağı katkıların ipuçlarını da içinde barındırıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Türkiye'nin '2053 sıfır karbon' hedefi için ortaya koyacağı performansa şimdiden hazır olduğu iddiasını da ortaya koydu.

Ekonomik krizin her geçen gün ağırlaştığı ülkemizde CHP'li belediyeler bir yandan şehircilik faaliyetlerini sürdürürken bir yandan da sosyo-ekonomik politikalarla yakından ilgilenme ve proje üretme durumundalar. Yerel seçimler öncesi CHP'nin "Derman Belediyeciliği" sloganıyla somutlaştırdığı bu yaklaşım aynı zamanda sosyal demokrasinin yereldeki iktidar provası olarak da algılanıyor.

CHP'li belediyeler halkın derdine 'derman' olmaya devam etmek istiyorlarsa yeni bakış açılarına, geleceğin dünyasının nasıl inşa edileceğine de kafa yormalı. Adil bir dünya yaratmanın yolu da geleceği doğru okumak ve doğru adım atmaktan geçiyor.




Sevgi, saygı ve özlemle andık

       - Ne ezen ne ezilen,

                   insanca hakça bir düzen

Türkiye'de sosyal demokrasinin tartışmasız önderi, devlet adamı Bülent Ecevit, ölümünün 15. yılında büyük bir özlemle anıldı. Sosyal medya, rahmetli Ecevit'in fotoğrafları, onun sözleri ve videolarıyla süslendi 5 Kasım günü.

Bülent Ecevit'i 12 Eylül faşist darbesinin ardından yalnız bırakanlar da anma kervanına katıldı. Darbeci generallere tek başına kafa tutan cesur yürekli Ecevit'e, "Bir bölen" diye hakaret edenler en çok gözyaşı dökenler arasındaydı.

Neyse geçmiş yaraları kaşımaya çok da gerek yok.

Bülent Ecevit zaten hak ettiği yerde, o çok sevdiği halkının gönlünde, sonsuzluktaki yerini aldı. Türk halkı ona hak ettiği payeyi çoktan vermişti zaten.

Yaşarken halkı ona "Karaoğlan", "Kıbrıs Fatihi" diye sesleniyordu.

Nezaketi, büyük bilgi birikimi, edebiyatçı kimliği ve Rahşan Hanım'a olan ölümsüz aşkı ile hep hatırlanacak.

Türk halkı seni hiç unutmayacak…