Üçüncü dünya savaşı çıkmış bana ne?
Ben saçlarımı tarayarak size geçenlerde köpeklerimden birinin nasıl kaybolmadan kaybolduğunu anlatacağım.
***
Eski okur dostlarım bilir benim hayatımda sürekli birden fazla hayvanat bulunur.
Patili ve tüylülerin hastasıyız.
Hani kişisel algılamayın ama hayvanları insanlardan daha çok sevip saydığımı zaten her fırsatta söylüyorum.
Yalnız hayvanlar da değil bir çam ağacının değeri bir çam yarmasının ederinden daha büyük benim için.
Dünyaya hiç bir eziyeti olmadan kendi halinde ve akıl almaz bir denge içinde var olan doğadan insan öğesini çıkar, mavi gezegenimiz gerçek bir cennete döner.
Neyse artık olmuş olan bizi de yaratmış yaradan.
***
Ben de evimi tam üç kedi ve üç köpekle paylaşarak insanoğlu olarak hayvanlara yaşattığımız zulmün mahcubiyetini bir parça olsun gidermeye çalışıyorum.
Üç köpek üç kediden aslında iki köpek ve bir kedi ana kadro. Diğerleri listeye yedekten girdi.

Köpeklerden birinin adı Ayşe, diğeri Ceren, kedi ise Asiye.
Evet ben beraber yaşadığım tüm hayvanlara insan ismi veriyorum.
Gerçi sevdiğim objelere de her zaman bir isim koyarım. Salonun ortasında asılı kocaman bir kum torbam var mesela, ismi Hamza.
Hamza bana doğru düzgün, kendime zarar vermeden yumruk atmayı yani savaşmayı ve kendimi korumayı öğretiyor.
Kafamda Hamza'nın bir hikayesi de var.
Hamza gettoda büyümüş. Yeteri kadar protein alamadığı için biraz tombiş ve boyu pek uzamamış, tıknaz bir genç.
Yaşadığı mahallede dövüşmeyi öğrenmezsen ezilirsin çok dayak yersin. Hamza da daha ilk okula bile başlamadan kavga etmeyi, sokak raconunu ya da ne bileyim dayak yediğinde ağlayarak annesine koşmamayı, yaralarını umursamamayı ve her geçen gün sokakta daha güçlü kalmayı öğrenmiş, başarmış.
Şimdi boks hocası olmuş ve bildiklerini bana öğretiyor. Görüntüsü sert ve korkutucu olsa da aslında Hamza pamuk gibi bir kalp taşıyor. (Çünkü piyasada satılan kum torbalarının içinde genelde kum değil sıkıştırılmış kumaş parçaları var :))
***
İşte evde boks antrenmanları yaptığım kum torbama yazdığım hikaye bu.
Eh takdir edersiniz ki cansız eşyaya hikayeler yazan sokakta bulduğu hayvanlara ne senaryolar yazar!
İşte bugün yazımızın konusu olan Ceren mesela.
Ceren tahmini bir yaşlarında iken Çeşme Ovacık'ta nispeten ıssız bir yolda arkadaşlarımın kapısına bırakılmış olarak bulundu.
Arkadaşlarım evde dokuz köpek beslediği ve çevrede tanındıkları için 'Herhalde buna da bakarlar' deyip Ceren'i kapılarının önüne atıp kaçmışlar.
Kahveye uğradığım bir gün Ceren kucağıma atlayıp ince ince ağlayarak kafasını boynuma gömdü... Ve ben de dönüp dedim ki "Ne olur bunu bana verin baksanıza beni çok sevdi!"
Sağ olsunlar kırmadılar ama o günden sonra öğrendim ki numaracı eşek kafalı Ceren meğer gördüğü her insan evladına aynı sesle vik vik ağlayıp kendini acındırıyor, sevdiriyormuş!
Üç yıl geçti, hala öyle.
Bir kez terk edilmişliğine veriyorum ben artık. "Beni sevin, beni daha çok sevin, en çok beni sevin, beni hiç bırakmayın" diye gezmesi bundan olmalı. Ya da bana çekmiş diyelim geçelim.
***
Baktığım bütün hayvanlarım özgürdür. Tasma takmam. Günde dışarıda geçirdikleri süreyi kısıtlamam.
Evin kapıları yaz kış açıktır. Diledikleri zaman girer çıkarlar.
Bir yere de uzaklaşmazlar.
Sokakta bir ileri bir geri koşturup dururlar. Herkes onları tanır.
Gelen geçen sever, şımartır.
Bu yüzden benim içim hep rahattır.
Artık bir zahmet gelelim konumuza, uzattıkça uzattım. Na konuya yine mercimek kadar yer kaldı.
Hafta sonu İstanbul'dan bir arkadaşım geldi. Hava da çok güzeldi hadi dedik köpekleri de alıp plaja gidelim birer bira içelim.
Ayşe zaten evdeydi ama Ceren ortada yoktu. Hiç dert etmedim nasıl olsa seslenir seslenmez her zaman olduğu gibi sokağın bir köşesinden koşup gelecekti.
Seslendim.
Gelmedi.
Bağırdım.
Duymadı.
Çığlıklar atmaya başladım, Cereeeen Cereeeen, yok!
Bir saat çevre sokakları arabayla ismini bağıra çağıra aradıktan ve bulamadıktan sonra artık bende ip koptu.
Müthiş bir panik, ciğerimi kavuran bir korku... Allah'ım Ceren yok, gitmiş. Biri almış, götürmüş.
***
Hemen bir ilan açıp sosyal medyadan yardım istedim.
Ceren'i tanıyan tanımayan o kadar güzel insan yardımıma koştu ki! İlan bir anda yayıldı.
Ve yaklaşık beş saat sonra beklenen telefon geldi: "Üzülmeyin köpeğiniz bizde gelin alın!"
***

Meğer mahalleye yeni gelmiş kiracı hayvan sever genç bir çift, Ceren ve Ayşe her zamanki gibi sokakta, evin önünde öylece dolanırken 'Vay bunlar sokağa atılmış sahipsiz!' deyip ikisini birden almaya çalışmışlar. Ayşe atlamamış bizim yelloz Ceren pat diye arabaya atlayıvermiş.
Evde bunu yaş mamalarla sosislere beslemişler, kucaktan kucağa gezdirmişler, mıncıklamışlar, sevmişler şımartmışlar.
Sonra acaba sahibi arıyor mudur ya bir bakalım deyip kayıp köpek ilanları paylaşan bir siteye girip mevzuya ayılmışlar.
Ben ağlaya ağlaya koşturarak verdikleri adrese gittim ki ne göreyim.
Ceren yeni sahibinin (!) kucağında karnını kaşıtıyor.
Ben zannediyorum ki beni görünce o da çılgınlar gibi anammm canım anammm diye bana koşup kucağıma atlayacak.
Hiç öyle bir şey olmadı.
Ceren beni iki paket yaş mamaya sattı!
Kızın kucağından inmek ve yeni evinden çıkmayı asla istemedi. Ay beni rezil etti rezil!
Zorla kucağıma alıp eve getirdim.
Evde de bir süre trip atmaya devam etti.
Kuru mamasın meymenetsiz bir suratla koklayıp yeme tenezzülünde bulunmadan iç çekip g.tünü bana dönüp yattı.
Pis nankör!
***
Lafı bu kadar uzattığım için yazı işlerinde arkadaşlar beni öldürecek ama son ve en önemli sözü şuraya sıkıştırayım:

Arkadaşlar hayvan korumacılığı ve hayvan severlik konusunda eskiye nazaran olumlu anlamda gelişmeler sağladık evet.

Ama lütfen artık b.kunu çıkarmayın!
Sokakta her gördüğünüz hayvanı 'sokağa atılmış, kaybolmuş, terk edilmiş' deyip kapıp evinize götürmekten vazgeçin.
Etrafa bir sorun soruşturun.
Evin kapısında yerde oturan, başındaki mavi tokasından sahibi olduğu ayan beyan belli hayvanı kapıp eve götürmek nedir artık yahu?
Tamam iyi niyetlisiniz ama hem sahiplerine hem o hayvanlara çok acı çektirebilirsiniz.
Aman dikkat. Biraz daha özen.
Off tamam bitti yazı. Yer kalmadı.