14-28 Mayıs seçimlerine dair en berrak değerlendirmenin Tunç Soyer’den geldiğini bundan önce de yazmıştım: “Algılar, olguların önüne geçti. Montaj videolar halkın gerçeklerinin üzerini örttü ve kaybettik.”

Muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı belirlenmeden önce 300 bin nüfuslu Bolu’nun Belediye Başkanı bile adaylık sinyali vermişti. “Belediye başkanlarının ismi Cumhurbaşkanlığı için geçiyor, sizin isminiz neden geçmiyor” diye Soyer’e sorulmuş, “Senin başın kel mi diyorlar. Evet, benim başım kel. Ben İzmir aşığıyım. İzmir’de yapacak çok işim var. O yüzden aman sakın adım geçmesin” demişti.

Muhalefetin Cumhurbaşkanı adayına yönelik sosyal medyada ve miting meydanlarında yürütülen montaj videolu algı operasyonları, sosyal medyada Tunç Soyer için de başladı ve o gün bugündür ekseriyetle devam ediyor.

Tunç Soyer’in bir 29 Ekim bayram kutlamasındaki 10 saniyelik videosu, Twitter aleminin kaynağı çok çabuk keşfedilebilecek ekiplerince ‘O sırada Tunç Soyer’ sloganıyla paylaşılıp durdu.

6 Şubat depreminin ilk anından itibaren İzmir Seferberliği başlatan Tunç Soyer, o dönemde bile ‘O sırada Tunç Soyer’ zorbalığına maruz kaldı.

Sık sık zarafeti zafiyet olarak anlaşılan Soyer, muhtemelen ilk başlarda bu videoları umursamamıştır. Bunun sistematik bir algı operasyonu olduğu anlaşıldığında ise iş işten çoktan geçti.

Şimdilerde, iki seçenek köpürtülüyor:

-Tunç Soyer, Kurultay’da Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklediği için bir daha aday gösterilmeyecek.

-Tunç Soyer’in başarısız olduğu iddia edilerek aday gösterilmeyecek.

CHP’nin çiçeği burnunda Genel Başkanı Özgür Özel, kimsenin Kurultay’daki tutumu nedeniyle cezalandırılmayacağını ifade etse de, kendisine Tunç Soyer sorulduğunda, geçmişte Soyer’i öven cümlelerindeki gibi net ifadeleri henüz kullanmadı.

Hal böyle olunca, Soyer’in ya Kurultay’dan ötürü cezalandırılacağı ya da algı operasyonlarına kurban edileceği düşünülüyor.

Bir önceki Tunç Soyer Neden Devam  Etmeli’ başlıklı yazımda, düşüncelerimi 10 maddede ifade etmiştim. Okumayanlara okumalarını öneririm.

Ancak, o yazıda da söylediğim gibi, aday adaylığı sürecine girildiğinde algı çalışmalarının herkes için hızlanacağını tahmin ediyordum.

CHP’nin yeni döneminde adaylar somut olgularla mı yoksa ‘bizim ekip’ yaklaşımlarıyla mı belirlenecek, hep beraber izleyip göreceğiz.

Bir önceki yazımla tekrara düşmeden sıralamak isterim.

‘İzmirli’ diye bir marka yaratıldı, haberiniz var mı? Bu marka, dünyanın dört bir yanında satılmaya başladı.

Hayvancılıkta yeni tesisler, fabrikalar açılıyor duydunuz mu? İzmir Büyükşehir Belediyesi ‘Halkın Bakkalı’nın yanına ‘Halkın Kasabı’nı ekledi, doğrudan üreticiden alarak, aracılara komisyon kaptırmadan, İzmirlilere kaliteli eti ucuza eriştiriyor. Halkın Kasabı dükkânlarının önünde kuyruklar oluşuyor, biliyor musunuz?

Yıllardır ötelenen ve İzmir’in kokmasına sebep olan yağmur suyu-pis su ayrıştırması konusunda kararlılıkla ve çözüm odaklı adımlar atılıyor. Yıllardır ötelenen diyorum, çünkü popülist politikacılar görünür alanları süslemek, halkın gözünü boyamak daha ucuz ve sonuç alıcı olduğu için gerçekçi problemleri sümen altı etmeyi tercih ediyorlar. Soyer tam tersini yaptı.

İzmir depreminde bir kişi bile dışarıda kalmadı, biliyorsunuz değil mi? Depremzedeler ivedilikle evlere yerleştirildi. Halk Konut projesiyle, depremzedeler binalarının kooperatifini kurdular ve yüzde 1 karla, yani müteahhite para kaçırmadan, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin iştiraki İzbeton vesilesiyle binalarını yeniliyorlar. 6 Şubat depreminde, konteyner üretim tesisi kuruldu, binlerce konteyner İzmir’den gönderildi. TRT Merkezli yapılan ve milyarların havada uçuştuğu dayanışma yayınına alternatif olarak, İzmir Büyükşehir Belediyesi Halk TV ile halkın dayanışma yayınını gerçekleştirerek, moralleri çöken milyonlara yeniden umut oldu.

Pandemide hükümet 5 maske dağıtamazken, maskematikler yolu ile İzmirliler maske sorununu yaşamadan atlattı. Unuttuğunuzu sanmıyorum? İzmir depreminde, pandemide, orman yangınlarında, tsunamide, 6 Şubat depreminde İzmir’den tüm ülkeye örnek olacak türden büyük dayanışmalar örgütlendi. Yaşlılar, işsizler yalnız bırakılmadı.

Geçmiş dönemde neredeyse her Toplu İş Sözleşmesi grevle sonuçlanırken; pandemiye, ekonomik krize rağmen İzBB bu dönem sadece bir grev gördü.

Geçmiş dönemin çekingen yöneticilerinin sümenaltı ettiği kentsel dönüşüm projelerine bir bir başlandı. Buca ve Narlıdere Metroları ile Çiğli Tramvayı konusunda, belediyenin yurtdışından bulduğu kaynaklar hükümet tarafından engellenmesine rağmen ciddi ilerlemeler kat edildi.

Dünya Kenti İzmir Derneği ile Avrupa’nın dört bir yanında İzmir Ofisleri açıldı. İzmir ve AB arasında sosyal, kültürel ve ticari işbirlikleri başladı.

İzmir değerlerini, laik yaşamı, Cumhuriyet’i, barış ve kardeşliği savunma konusunda Tunç Soyer bir adım geri durmadı. Siyasi iktidarın ötekileştirdiği, baskı altına aldığı tüm aydın ve sanatçılar İzmir’de kendilerine soluk alma imkanı buldular. İzmirlilerle defalarca buluştular.

Yurt sorunu yaşayan, beslenme problemi çeken üniversiteliler her dönem Tunç Soyer’i yanında gördü.

Geçmiş dönemlerde sadece sayaç okumak için uğrayan İZSU ekipleri ve yolcu almak için gelen ESHOT otobüsleri dışında İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni göremeyen arka mahallelerde, rakamlarla kıyaslandığında birçok büyükşehir belediyesini kat kat aşacak seviyede sosyal yardımlar yapıldı. Buralarda tarikat örgütlenmelerinin zayıflaması bu vesile ile sağlandı.

Limontepe’den bakmayan, Nazif Gürman’dan görmeyen, yıllarca İzmir’de yaşayıp bir kere bile uğramadığı yoksul mahallelerin sahici problemlerini bilmeyen politika mühendisleri rakı masalarında süslü cümleler kurabilirler. Ne ala…

Bakmayın, sosyal medyadan bir taraftan sosyal demokratlık taslayıp, öte yandan ‘Ay sandığa gitmeyeceğim’ diyen tuzu kuru orta-üst sınıf beyazlara… İzmir’in varoşlarında anket yapılsa, açık ara Tunç Soyer çıkar. Maddi sorunlar nedeniyle okuyamayan üniversitelilere sorulsa, ‘İyi ki Tunç Soyer var’ cevabı alınır. Yuvaları yıkılan depremzedelerle konuşulsa, hayır dualarıyla ayrılır yanlarından soruyu soran. Sosyal medyadan bihaber, anket firmalarının numarasını bile bilmediği köylülere danışılsa, algılar ve olguların ne olduğu çok net anlaşılır.

4 buçuk yılda, bir bilborda bile fotoğrafını koydurmayan Tunç Soyer için ‘Başkanı görmüyoruz’ diyen varsa, bakış açısını değiştirmelidir. Çünkü bir Büyükşehir Belediye Başkanı kendi reklamını yapmak istese, bunu herkesten çok daha büyük olanaklarla yapar zaten. Görmeyene de gösterir. Koydurmadıysa, tercih etmediğindendir. Kentlerinin dört bir tarafını kendi fotoğraflarıyla dolduranların bugün başarılı sayılması, maalesef algıların bir adım önde olduğunu gösteriyor.  

Geçtim hepsini…

Avrupa Konseyi’nde 46 ülkeden 130 bin yerel yöneticinin temsil edildiği Avrupa Bölgeler Meclisi’ne sosyalistlerin, sosyal demokratların, muhafazakar demokratların oyları ile başkan seçilen Tunç Soyer için ‘Başarısız, halkta karşılığı yok’ denirse, ‘değişim’ denilen çıkışın ‘Sen kalk ben oturayım’ odaklı, belediyeleri belirleme telaşlı bir ‘değişiklik’ten ibaret olduğu düşünülür.

CHP’nin çiçeği burnunda Genel Başkanı’nın en sahici sınavlarından biri, henüz ilk döneminde olan Tunç Soyer’i neden başarısız bulduğunu açıklamak gibi zor bir soru ile başlar.

Ki bu, ‘demokrasinin kalesi’ İzmir’den kendisine gelecek desteği ilk aylardan elinin tersiyle itmek anlamına gelir.

Ki bu, İzmir’e çok net İstanbul müdahalesi olarak anlaşılır.

Ki bu, üzerinde sadece 1-2 ay değil, yıllarca konuşulacak bir tercih olarak kayda geçer.

Ve bence Cumhuriyet Halk Partisi, bir taraftan algılarla yalanlarla savaşırken, öte yandan olguları ve bilimsel verileri baş tacı etmeye başladığı zaman gerçekten değişir.