“Her Çarşamba miting yapıyor genel başkan. Hak diyor hukuk diyor. Bizim hakkımızı aramamız suç mu?”

Telefondaki ses, “Kapsam dışılar sendikalı da olmadığı için, hakkını arayabilen kimse yok” dedi.

Ağlamaklı bir tonla devam etti: “Çektiğimiz krediler, ev dizerken yaptığımız borçlarımız var. Ev geçindiriyoruz, çocuk bakıyoruz. Cemil Tugay’ın işçi kıyımından yüz bulan yöneticiler canavarlaştı. Herkes kendi yakınlarını koruyup, tanımadıklarını kapı önüne koymaya başladı. Bir de bize iftira atıyorlar. ‘Çalışmıyordu’ diyorlar”

Yazının hemen girişinde bir uyarı ile başlayayım. Bundan sonraki yazılarda devam ettireceğim. Nermin Hanım; sizinle işi-ekmeği için temas kuran, derdini anlatmaya çalışan işçilere tepeden bakma, hakaret etme, aşağılama hakkınız var mı? Sizin özel kalem olarak göreviniz biraz da, başkanın nazik yüzü olmak değil mi?

Sahi Nermin hanım, siz kimin ablasının kızı olduğunuz için Özel Kalem Müdürü yapıldınız?

***

Vaktimiz çok, bunları daha uzun uzun konuşacağız. Kısa bir özet geçeyim.

Biliyorsunuz, İzmir’in bitmeyen bir ‘işçi krizi’ var. Bitmeyen diyorum ama ‘bitirilmek istenmeyen’ demek daha doğru.

Sağ olsun başkan, göreve gelir gelmez; -tıpkı Karşıyaka Belediye Başkanıyken yaptığı gibi- kendisine ‘düşmanlar, kavga edecek gruplar’ ve kendi sorumluluğunu unutturacak gündemler aradı. Önce belediyedeki memurlarla Sosyal Denge Tazminatı kavgasına girdi, sonra kendisi de Karşıyaka’da aynı sözleşmeyi imzalamasına rağmen işçilerle Toplu İş Sözleşmesi kavgasına… Rahmetli Haydar’ın çözdüğü işçi çıkarma krizi bunların yanında hafif kalır. Ardından 1300 işçiyi çıkaracağım diye bir saçmalık…

Altını çizerek vurgulayayım: Başkan hepsinden geri adım attı. Çünkü derdi, ekranlarda söylediği gibi belediyenin ekonomisi falan değildi. Başkanın derdi, rüştünü ispatlamak, herkesin kendisinden korkmasını sağlamak, ‘buraların en büyüğü benim’ duygusunu yaymak. Belki biraz da Aziz Kocaoğlu gibi olmak…

Bunlara yine geliriz. Bu duygu durumunu izah edebilmek benim uzmanlık alanımın çok çok dışında…

***

“Bu işin İzmir’deki çöp krizi ile ne alakası var?” diyebilirsiniz. Okuyuculardan biraz sabır istiyorum.

Önce bana ulaşan insanlardan devam edeyim.

“Olay, her fırsatta 'belediyede çalışmayanlar var ' diye şikâyet eden Cemil Tugay'ın talimatı ile mayıs ayında başlıyor. İnsan kaynakları belediye birimlerine yazı göndererek verimsiz, iş yaptırılmayan ya da kendi birimi dışında bir birimde çalışan personelin belirlenmesi, bu kişilerin rotasyona yani kendilerine uygun birimlere gönderilmesi için bir çalışma başlatıyor. Bu talep daire başkanlarından alt birim müdürlerine iletilince işte o zaman işler karışıyor ve cadı avı başlıyor. Kendisine itaat etmeyen, dik duran, el pençe yapmayan çalışanlar, personeline kafayı takan ne kadar birim müdürü, koordinatör, şef, danışman varsa çalışan, iş yapan, vasıflı olmasına rağmen haz etmediklerinin isimlerini yazıyorlar. Ama sonrasında at izi it izine karışıyor. Gerçekte cüzi miktarda çalışmayan, verimsiz personele kat be kat masum isimler ekleniyor. Güvendiğim, yönetici statüsünde görevli bir tanıdığım şunu söyledi: ‘Bizim birimde görev yeri burası olmayan, yapacak iş veremediğimiz, atıl olan 4 kişi vardı, onların isimlerini yazdım. Ancak son olayda gördüm ki o 4 kişiye ek olarak çalışan, iş yapan, vasıflı, hiç bir olumsuz davranışı olmayan, hizmet üreten 15 kişi daha eklenmiş. Müsebbibi beni sanıyorlar. Ben hem çalışan insanları kaybettim, hem de kalanların güvenini kaybettim. İşi berbat ettiler.’ İşte mobbing, cadı avı, yıldırma ya da işten atma öncesi son durak adı her neyse işin aslı bu. Dirayetsiz, liyakatsız, egosu Folkart binalarını aşmış, despot yöneticilerin haz tatmini için 126 kurbanlık havuza yollanmış sonlarını bekliyor”

***

Ben ‘bu 130’a yakın işçinin toplu işten çıkarma-havuza gönderme zulmüne son vermezseniz, belediyedeki torpillileri peyder pey açıklayacağım’ deyince; İnsan Kaynakları Daire Başkanı ve İZBB Hukuk Müşaviri’nin de içinde olduğu bir komisyon, bu işçileri tekrar çağırıyor. ‘Neden buradasınız?’ şeklinde saçma sapan sorular sorulunca işçiler, ‘Biz sebebini bilmiyoruz. Sizin bize sebep söylemeniz lazım. Biz çalışmak istiyoruz’ cevaplarını veriyor. Komisyonun yanıtı daha da ilginç: “Biz de neden burada olduğunuzu bilmiyoruz, o yüzden size soruyoruz”

***

Şimdi araya bir torpilli daha ekleyerek devam edeyim. İz Doğa’nın eski avukatı İpek, Av. Ahmet Okyay tarafından harika kollanıyor. Ahmet Okyay hanımefendiyi, şirketler koordinatör avukatı yaptı. Beraber çok iyi çalışıyorlar. İlgisi ve yetkisi olan olmayan her konunun içinde kendisi… Bu işten çıkarmalar da Avukat Ahmet Okyay’ın teşvik edici yönlendirmesiyle yapılıyor.

Avukat Ahmet Okyay, Cemil Tugay’ın okul arkadaşı olan İZBB Genel Sekreter Yardımcısı Pınar Okyay’ın eşi. Pınar hanım, Ahmet beyin diğer avukatlarla nasıl çalıştığından haberdar mı bilmiyorum ama şu gündeme hazır olun, İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı Pınar Okyay’a bağlanmak üzere. Çünkü Ahmet Okyay ve Karşıyaka’dan gelen ekip; (bu işçilere mobing uygulayan ve haklarında para karşılığı işçi alımı yaptıkları iddiası bulunan ekip) insan kaynakları, personel meselelerinin başına geçmek istiyor. Gücü ve parayı kontrol etmek istiyor. Ki Cemil Tugay da bu durumdan nedense çok memnun…

Torpillilerden bir miktar daha devam edeceğim. Ama şu çöp meselesine hafiften gireyim ki, birbirinden ayrı gibi görünen konular yavaş yavaş netleşsin.

“Selam aleyküm ümit abim. Öncelikle hakkı emeği dürüstçe savunduğun için sana sonsuz teşekkürler ediyorum. ALLAH ayağına taş değdirmesin inşALLAH. Abim ben İzmir büyükşehir belediyesi çöp transfer merkezinde tır şoförüyüm bizim büyük şehre ait olan tırların bakım onarım ve tamirini taşeron firmaya verdiler tahminen 4 senedir taşeron firma büyükşehir'in turuncu çöp tırlarını tamir ediyor ama sözde tamir. Parçayı değiştirmeden değiştirdi evrakları düzenliyorlar arabalarımız çok bakımsız frenlerimiz çok kötü lastiklerimiz çok kötü biz bu çöp tırlarının üstünde kendi canımız ve İzmir halkının sorumluluğunu taşıyoruz. Yöneticilere bilgi verdiğimizde arızaları söylediğimizde çoğu zaman kulak arkası yapıyorlar zaten atölyeye gönderdikleri zaman arabayı atölyecilerde değiştirdik yaptık gibi söylemlerle çıkma parçalar kullanılarak yan sanayi sıfır orijinal parça taktık diye evrak düzenliyorlar. Yani her işleri alavere dalavera. Abi taşeron firmanın çöp tırları ne bizim kadar tonaj alıyorlar ne de bizim kadar sefer atıyorlar ama adamların çalışma saati 24 bin. Aylığını yıllığını hesapladığın zaman çok deli paralar bunlar… Bunlara bu para verilene kadar büyükşehir kendi bünyesine filoyu komple yenilerdi.

Her şeye tehdit ve tutanakla göz korkutmaya ve mobinge maruz bırakıyorlar. Biz ağır vasıta şoförüyüz bizim devletin bize belirlediği tonaj sınırı 44 ton ama bizim büyükşehir çöp tırlarının yere basar tonajı kışın 70-80'leri yazın 55 65 tonajları buluyor ve bu bakımsız gerçekten hurdaya dönmüş arabalarla ben tunç başkan zamanında işe girdim ilk bir sene arabalarımız çok bakımlı ve güzeldi 4 senedir arabalarımız vasat halde ve atölyenin yönetimi bütün bu olan bitene göz yumuyor. Çünkü atölye amirini doyuruyorlar o da hiçbir şeye ses çıkarmıyor anlatılacak daha çok şey var abi de fazla başını şişirmek istemem yolun açık olsun Allah'a emanet ol hakkın emeğin yanında olan gazeteci abimiz Ümit abim”

***

Torpilliler diyordum değil mi? Geçen hafta ses kaydını yayınladığım, işçilere ‘basar geçerim, sizi havuza atarım’ diye tehditler yağdıran kişi Ramazan Aslan; Karşıyaka’dan bu yana başkanın yakınlarından. Başkan kendisini tabi ki komisyona danışarak işe almadı. Hangi liyakate sahip olduğunu ‘bilmiyorum’ ve küçümsemek için söylemiyorum, kendisi ortaokul mezunu. Bu kişi, aşağıda (yarınki yazıda) bahsedeceğim İzBB tarihinin en büyük beceriksizliğine dair de başkanın muhatabı ve çözüm anahtarı olarak gördüğü isim. Şöyle söyleyeyim; ilçe belediyelerinden daire başkanları, genel sekreter yardımcıları arandığında dahi bu isim geri dönüş yapıyor ve anladığım kadarıyla başkanı da ‘çöp sorunumuz yok, çözeceğiz’ diyerek fena kekliyor. Çöp krizine geleceğim, söz verdiğim gibi, torpillilerden devam edeyim: Bu kişinin 12 akrabası Cemil Tugay döneminde işe alındı. Yeğeni ise daire başkanı yapıldı. Hakkında İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclis kayıtlarına geçecek şekilde ‘para karşılığı işçi aldığı’ yönünde iddialar var. Bakalım Cemil Tugay burada da bir iç denetim yaptıracak mı? Bu ciddi iddiayı araştırıp gereğini yapacak mı?

***

Peyderpey duyuracağım demiştim; hadi yazının ilk bölümünü bitirirken bir kişiyi daha sorayım. Sayın başkan; torpille işçi almadığınızı iddia ediyorsunuz ya; “Bir daire başkanlığına sekreter olarak, eski işyerinizdeki sekreter hanımefendiyi aldınız mı almadınız mı? Bu hanımefendiye bir süre sonra memur yapma sözü verdiniz mi vermediniz mi? Bu arkadaş, hakkı olmamasına rağmen belediyenin araçlarıyla kendisini bıraktırıyor mu bıraktırmıyor mu?”

***

Başlığa dönersek, gurur duyduğumuz, ‘Türkiye burası gibi olsun’ diye örnek gösterdiğimiz, mutlu olduğumuz, bugün de kurtuluşunu kutladığımız İzmir, kötü niyetli insanların elinde çöp oldu.

Bir gün bu kötülükten de kurtulman dileğiyle, kurtuluşun kutlu olsun güzel İzmir!

DEVAMI YARIN….

------

İZBB ÇALIŞANLARINA NOT: Durumun sadece bundan ibaret olmadığının farkındayım. Karı koca makam sahibi olanlar, full mesai yapıyor gibi, gösterip bordrolarını şişirenler, hem maaş alıp hem iş takibi yapanlar… Hem elimdekiler hem sizden gelecek olanları derlemeye devam ediyorum.

Sosyal medya hesabımda da birkaç defa paylaştım. Şimdi bu yazı ve sonrası için, ceberut her iktidarın yaptığı gibi, önce beni tehdit edecekler; sonra da iftiralarla itibarsızlaştırmaya çalışacaklar. Sorun değil, şerbetliyiz çok şükür.

Vaktimiz var, söz verdiğim gibi, emeğiyle geçinen onurlu insanlara mobing zulmü, işten çıkarma tehdidi, havuz oyunları devam ederse, ‘peyderpey yazmaya, daha da açmaya’ devam edeceğim. Belgeleri, fotoğrafları, videoları titizlikle ayıklamaya ve anlamlı hale gelince kamuoyuyla paylaşmaya bir gazeteci olarak devam edeceğim.