“Her kuyuya tükürme bir gün gelir sen de su içersin” Alman atasözünü anlamlı buluyorum.

Dün kendi ayağının altından kaşıkla toprak öğütenlere bonkörlük yaparak “bununla yetinmeyiniz lütfen, daha çok alınız” diyerek kepçe ile verenler, bugün bağışladıkları yaşamları için feryat çığlıkları atıyorlar.

Dünden bugünü görerek; okullarda, fabrikada, tarlada, sokakta, iş yerlerinde, meydanlarda… Demokratik hakları için mücadele eden arkadaşlarına karşı çıktıkları için utanç duyuyorlar. Başlarını öne eğerek mahcubiyet yaşıyorlar.

Elbette yanlıştan dönmek iyidir. Yanlıştan dönüp doğrunun yanında yer almak daha iyidir.

Dünden bugüne bu türden tutum alanlara karşı eleştirinin dozunu artırarak “daha kötü olsunlar” diyenler var. Irak, Afganistan, Suriye… halkları daha kötü duruma düştü. Ne değişti? Açlık, yoksulluk, sefalet…, demokrasi, insan hakları ortamını kendiliğinden ortaya çıkarmaz. “İnsanlar açlık yoksulluk içinde, savaş ve çatışmalarda ölüyorlar” diyerek sermaye daha çok kar etme hırslarından vazgeçmez. Kapitalizm tam da bu ortamı yaratarak insanların emek ve kanından beslenmeye devam ediyor.

İnsanı sıfattan çıkaran, insan vasfı veren hak ve özgürlükleridir. İnsan kalmak isteyenler hak ve özgürlüklerine sahip çıkar. İstemeyenler canlı varlıklar olarak yaşamını sürdürürler.

Dün: Dünden bugünü görerek özelleştirmelere karşıt mücadeleye katılma yerine sermayenin önünde siper oldular. Milliyetçi, dini söylemler eşliğinde milli değerleri küresel sermayeye güle oynaya teslim ettiler.

Bugün: SEKA, TARİŞ, ET BALIK KURUMU… için ağıt yakıyorlar. Elektrik, doğalgaz zamları karşısında öfke duyuyorlar.

Dün: Bilimsel Milli Tarım, yerli tohum, kooperatifleşme, sulama ve toprağı işleme için eğitimli çiftçiler yetiştirme talepleri ile mücadele veren duyarlı insanlara “bölücü, anarşist, komünist sistem getiriyorlar …” dediler.

Bugün: “Sebze meyve fiyatları el yakıyor.

Biberi tane ile alıyoruz” diyerek feryat ediyorlar.

Dün: Milli sanayi, milli üretim, işçilerin ekonomik, siyasal, sosyal hakları için sendikal mücadelenin, örgütlülüğün gerekliliğini savunan gazetelerin dağıtımını engellediler. Televizyonların kapanmasına, iş yerlerinde sendikal örgütlenme mücadelesi veren işçi önderlerinin işten atılıp, yaka paça tutuklanmalarına destek verdiler. İş arkadaşlarının karşısında durup sermayenin yanında yer aldılar. “Ford fabrikası için Çankaya köşkünü veririm” diyen siyaset büyüklerinin izinden yürümeye devam ettiler.

Bugün: Dolara endeksli hıyar, patlıcan fiyatları karşısında hayrete düşüyorlar. İthal sanayi ürünlerinin pahalılığından yakınıyorlar.

Dün: Hayvancılığın eğitimli üreticiler ile geliştirilip, kooperatifler ile örgütlü güçlülük yaratarak ürünlerin değerinde pazarlanmasını sağlanması için üretici köylülerin örgütlenmesi mücadelesine komünist sistem dediler. “Bir Türk Dünya’ya Bedel.” sloganları atarak üretici köylü örgütlenmelerini engellemeye çalıştılar.

Bugün: Türk lirası dünya ülkelerinin en sonunda yerini aldı. Bir dolar 15 Türk Lirasına bedel oldu. Türkiye gençliği, akademisyenleri… yurt dışında iş bulmak için ülkeler arası mekik dokuyorlar. Köylüler şehirden; peynir, süt, yumurta, ekmek…alıyor.

Dün: Parasız bilimsel özerk eğitim talepleri ile sokağa çıkanlara güvenlik güçleri ile birlikte saldırdılar. Oysa aynı sorunları kendileri de yaşıyordu. Talep edilen eğitim, barınma, beslenme hakları kazanıldığında bundan kendileri de faydalanacaklar. Öğrenciler caddelerde, sokaklarda, meydanlarda sürüklenip, gözleri çıkarılıp, ayakları, kafaları kırılırdı.

Bugün: “Eğitim kurumları ticari işletme oldu. Yoksul çocuklarının okuma olanağı kalmadı. Sokaklar işsiz üniversiteli gençler ile dolu” diye yakınıp, dövünüyorlar.

Dün: Parasız sağlık hizmetleri, sosyal devlet çalışanları çalışma koşullarının ve maaşlarının insanca yaşanılır düzeye çekilmesini talep eden arkadaşlarınızı aynı iş yerinde, aynı koşullarda olmanıza rağmen “bölücü” diye idareye gambazlardınız. Sendikal örgütlenmeyi engellediniz. Herkese insani sağlık hizmeti mücadelesinin önünde set oldunuz.

Bugün: “Hastaneler sanayi işletmelerine dönüştü” diyorsunuz.

Ne bekliyordunuz?

Daha fazla kar için dini, milli duygularını kullanarak aynı iş yerinde, aynı koşullarda çalışma arkadaşlarından sizi ayrıştırarak yedekleyen, mücadeleyi zayıflatan sermaye sizi sırtında taşıyacağını mı sanıyordunuz?

Sen, ben, biz tepki vermeden küresel sermaye ve iş birlikçileri haklarınızı size tepside sunacaklarına mı inanıyordunuz? Memleket kendiliğinden mi düzelecekti?

Dün: Padişaha kulluk yapma, darbe yapan Kenan Evren’i alkışlama teslimiyetini, duyarsızlığını, sorumsuzluğunu hala sürdürüyorsunuz.

Bugün: Sefaletin içine kendiniz de çekildiğinizde “biz sizi yeni anladık” günahı çıkarıyorsunuz.

Hadi bakalım!

Şimdi seninle aynı koşullarda yaşayan, şu an aynı ev kirasını, elektrik, doğalgaz faturasını ödeyen komşunu: Kürt, Türk, Alevi, Sünni, Şafi, Arap… olarak düşmanlaştıranlar elektrik, doğalgaz faturalarınızı ödesinler.

Öderler mi?

Ödemediklerini gördüğünüz için feryat ediyorsunuz. Siz yoksullaşmadan önce feryat eden yoksulların sesine kulak verseydiniz, birlik olsaydınız bugün zamlar olmayacaktı.

Bugün sefil yaşam sürmeyecektiniz.

Bir olacaktınız. İri olacaktınız. Diri olacaktınız.

Bugün, içindeki ırkçı, ayrımcı, ötekileştiren düşmanlaşmayı yok ederek, farklılıklara hoşgörü göstererek, ortak sorunlarına ortak çözüm yaratmak için örgütlenerek mücadele etmez isen, yarın kendi karanlığına gömülüp yalnızlaşarak gidecek yol bulamayacaksın.

Dün olduğu gibi bugün hala ayrışmaya devam edecek misin?

Başı kapalı mı, açık mı? Namaz kılıyor mu, kılmıyor mu? Oruç tutuyor mu, tutmuyor mu? Kilise ye mi gidiyor? Müslüman mı, gavur mu? Kürt mü, Türk mü?

  • Sana ne?
  • Seni niye ilgilendiriyor?
  • Bu yaklaşımının bugüne kadar senin yaşamına ne katkısı oldu?
  • Senin yaşamında neyi değiştirecek?

    Elektrik, doğalgaz, gıda, sağlık, eğitim, barınma zamları: Düne kadar kendi sorunlarına çözüm aramak yerine, kimin neye inandığının, hangi ırktan geldiğinin, hangi mezhepten olduğunun derdine düştüğün bugün sefil yaşam sürüyorsun.

    … Hala ırkçı, gerici, ayrımcı, bölücü, ötekileştirme tutumunu sürdürecek misin? Sürdürdüğünde az da olsa bünyende kırıntıları kalmış onurunu kaybedip, yiyecek ekmek bulamayacağını biliyor musun?

    Hadi hayırlısı…