Tarlada buğday hasadı sonrası kalan anızları arsız ayrık otları sarar. Ayrık otu fırsatçıdır. Yanında diğer bitkiler ile birlikte yaşamak istemez. Onlara yaşam hakkı tanımaz. Saldırgandır, kendisine sürekli alan açarak yayılır.

Bencil, bireyci yapısından dolayı yalnız yaşar.

Ayrık otunun yaşamı mevsimseldir. Kışın zor şartlarda yaşama direnci gösteremez. Toprak altına inerek tekrar yazı bekler. Sadece kendi varlığı için yaşar. İnsanlığa, doğaya, çevreye bir faydası olmaz.

Ayrık otu benzetmesinden mesleklerini hakkı ile yapan gazete, televizyon ve gazetecileri tenzih ediyorum.

Eleştiri, gazetecilik adına özünde sermayenin bir kesiminin yanında olmasına rağmen halkçı gözükmelerini açığa çıkararak, halkın gazetecilerini onura etmek.

Net bir dil ile: İşçi, emekçi ve yoksulların: İş, iş güvencesi ve güvenliği, aş, barınma, hak, hukuk, adalet… birlikte kardeşçe yaşam mücadelesini sahiplenir gözüküp, boğmaya çalışanların açığa çıkmasıdır.

Darbeler, antidemokratik uygulamalar, çalışma alanlarında uygulanan mobingler, mesleki çalışmalarından dolayı yargılanmalar, tehdit, işkence, öldürülmeler… Devrimci, demokrat, sosyalist gazetecilere bu türden baskılar uygulanırken cengaverlere televizyon ekranları, gazete sayfaları açılıyor.

Gazetecilik mesleğini hakkı ile yapan fidanlar “biçilerek” yerlerine sisli havalarda “cengaver” kodu ile göreve çağrılan sözde gazeteciler yerleştiriliyor.

“Muhalefet ve iktidar medyası” tarafından ortaya konulan tiyatrolar turneye çıkmadan gişe rekorları kırıyorlar.

Hayat TV, İMC, Yol TV… kapatılmasının ardından sol siyaset adına Tele-1, Halk, KRT, Kısmen FOX TV ekranlarında haberci, yorumcu, gazeteci, çeşitli proğramlar ile umut dağıtılmaya başlandı. Bu yayın organlarında elbette samimiyet ile çalışan, emek veren, basın ahlakına uygun mesleğini icra edenleri eleştiriden ayırıyor, çalışmalarını selamlıyorum.

Sisli havalarda cengaver kodları ile ekranlara çıkarılanlar demokrasi kahramanları ilan ediliyorlar.

Biçilen fidanların anızları arasına yaydıkları ayrık otlarına, halkın gazetecisi kimliği kazandırmaya çalışıyorlar.

Popüler gündemlerini, sermayenin çıkarına zarar vermeyecek şekilde azıcık yüz sürerek haberleştirip, yorumluyorlar. Yazdıkları, konuştukları, yaşamları ile halk arasında en ufak doku uyumu yok!

Jöleli saçları, sponsorlardan giysileri, maaş artı primleri, biat ettikleri …zadelerce dolgun ödenir. Kurgulanmış yazılar ve söylemler ile gündeme göre, vurulacak hedeflere “taarruz edilerek” yoksul halk kitlelerine umut olmaya çalışıyorlar. Görünürde iktidar ve muhalefet medyası algısı yaratılıyor. Gerçekte sermayenin çıkar çatışmasında taraf olarak temsil görevi yaparlar.

Bir iki örnek verecek olursak: FOX TV’de İsmail Küçükkaya’nın sabah programında popüler konuklar, haber aktarma yöntemi, soru sorma, analiz… yapılması ile yoksul halk kesimleri arasında bir bağ görebiliyor musunuz? İsmail Küçükkaya’nın neresi halkçı?

KRT’de Zafer Arapkirli’nin Medya Terapi programı, tam da adına yakışır isim almış. Bu program akışında aktarımlara baktığınızda özünde halkın sorunlarına dokunan söylemler, tanımlar var mı?

Halk televizyonunun müdavimi İsmail Saymaz’ın eline gelen belgeleri açıklayarak Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekilliği arayışının neresinde halkçılık var?

1980 darbe yıllarında Türkiye’de deyim yerindeyse “kan gövdeyi götürürken” lokantalarda böcek, Soğukoluk’da fuhuş yapanları kovalayan Uğur Dündar’ın bugün kendini Atatürkçü, demokrat ilan etmesine özenen Serhan Asker’in her şeyi getirip Atatürk’e bağlayarak kendisini Uğur ağbisinin varisi ilan ediyor olmasının neresi halkın kültürü?

Bunları çoğaltabiliriz. Mesele bunları kişiler olarak hedef almak değil. Asıl mesele sisli havayı dağıtarak, sermayenin değil, halkın gerçek gazetecilerini açığa çıkararak sahiplenmek. Bu tür eleştirilere savunma hattı oluşturuyorlar. “Biz bu kadar yıldır gazeteciyiz. Biz şurdan, burdan…, işten çıkarıldık, davalar açıldı...” Evet doğru. Sermayenin çıkar çatışması içerisinde yer almanızdan dolayı zaman zaman bu uygulamalara maruz kalmanız anormal bir durum değil. Sonuçta siz de paranızın, koltuğunuzun kalıcı olması mücadelesini veriyorsunuz.

İşleri ve yaşamları halkın gündemi ile örtüşmeyen, sözde halkçı gazetecilerin yanlarına halkın ulaşması oldukça zor. Yaşadıkları semtler, tatil hediyesi oteller, kahvaltıya sabah iş bağlama ile başlayan, akşam yemeklerinde bir sermayedarın masasında kadeh kaldıran, gece ilerledikçe kulüplerde hovardalıkları magazine düşenler halkın gazetecileri olurlar mı? Bunların halkçılığı: Popüler hale getirilip sokaklara çıktıklarında fotoğraf çektirmek için yanlarına yaklaşan halk ilk defa yan yana gelmelerinden ibarettir. Halk ile aralarında ne düşünceleri, ne de yaşam şekilleri olarak en ufak bir bağ yok.

EVRENSEL ve BİRGÜN gazetelerine, çalışan gazetecilerine uygulanan baskılar sadece sermayenin nefreti değil.

Asıl mesele: EVRENSEL ve BİRGÜN gibi gazetelerin toplumun tüm kesimlerine ulaşmasını engellemek içindir.

FOX, HALK TV, Tele-1, KRT destek aldıkları Belediyelerin, işverenlerin… işçilerine uyguladıkları baskıları, yolsuzlukları, işçi alımlarında dönen oyunları, kadrolaşmaları… haberleştirebilirler mi?

Yapamazlar! Çünkü, yaşamlarını bu kanallar aracılığı ile sürdürüyorlar. Sermaye arasındaki çıkar çatışmalarında taraftırlar.

Kamuoyunda popüler olmuş haberler, olaylar ile ilgilenerek kendi popülitelerini güçlendirme uğraşındalar.

Bu basın yayın organları ve içlerine serpiştirilmiş seçmece karpuzların direkt halka dokunma, direkt halkın somut sorunlarına duyarlılık gösterme, halkın sesi olmak gibi bir dertleri de yok. Sermayenin sol beki olarak sahada yer alırlar. Olası büyük toplumsal muhalefet gelişimini önlemek için hakem olarak gözlemci, teknik direktör olarak oyun kurucudurlar.

Sermayenin iktidar kesimi ve iktidar olmak isteyen kesimleri arasındaki çıkar çatışmalarından dolayı: Zaman zaman cezalar alırlar, yasal hak edişleri ödenmez. Muhalif sermaye “biz öderiz” diyerek kanatlarının altına alır.

Eee ne yapalım bunlar bu kadarını yapıyor desteklemeyelim mi?

Bunların görevi zaten bu kadar yapmak, ileriye götürmemek. Eleştirinin özü de bu.

EVRENSEL ve BİRGÜN gibi gazetelerin sahipleri, çalışanları, destekleyenleri halkın kendisi. Köylü, çoban, işçi, kadın, öğrenci, memur… kendi sayfalarına kendi seslerini nakşediyorlar.

Ne denilir?

Çakalın saltanatı aslanlar ayağa kalkana kadardır.

Hadi hayırlısı…