Dünyanın en büyük, hatta asrın lideri de olsanız, vatandaşın yiyecek ekmeği yoksa, liderlik iddiası boşuna… Siyasetin dili ile ekonominin dili birbirinden farklıdır. Her ne kadar geçtiğimiz 20 yıl içinde, iktidar sahipleri ekonomiyi de ellerine geçirmeye çalışsalar, bu yaklaşım bir yerde tıkanır. Nitekim tıkandı da. İstanbul’da enflasyon yüzde 108 oldu. Oysa geçen yıl İstanbul’da enflasyon yüzde 20, önceki yıl ise yüzde 12 idi.

Uçuyoruz, kaçıyoruz, dünyanın finans merkezi oldu, kanalını yapıyoruz, dünyanın en büyük havaalanına sahibiz falan filan… 16 Milyon İstanbullunun bir kesimi gününü gün ediyor, büyük bir kesim de halk ekmek kuyruğunda ucuz ekmek bekliyor.

Görünen köy, kılavuz istemez. 2013 yılında 12 bin beş yüz Dolar olan kişi başına milli gelir, yavaş yavaş 9 bin 353 Dolara kadar düştü. Bu düşme, fakirleşme demek, yoksulluğun yaygınlaşması demek. Oysa iktidarlar refahın yaygınlaştırılacağını vaat ederek iktidara gelirler.

Türkiye, ekonomik büyüklüğü en fazla 7 ülkenin, yani G7’nin içine girme hedefini vatandaşına anlatırken, başarılı olamadı. 2015 yılında dünya sıralamasındaki yeri 15’inciydi ve G21 ülkeleri arasında yer alıyordu. 2022’de ise yirmi ikinci sıraya gerileyerek G21 listesinin gerisinde kaldı.

Türkiye bu 7 yıl içinde toplam üretimde de, Dolar bazında geriledi. 2015 yılında 864,1 Milyar dolar olan Yıllık Yurt İçi Hasılası (GSYH), 2021 yılı sonunda 807 Milyar dolar oldu.

IMF, 2022 yılı sonunda GSYH’nın 692 milyar Dolar olabileceğini tahmin ediyor. Kişi başına düşen milli gelir de yıllık 8 bin dolar civarında olacak. Yani geçen yıl 9 bin 353 Dolar olan gelirimiz, bu yıl, 2022’de 8 bin 80 dolara düşecek. Yani ortalama insanımız fakirleşmeye devam edecek.

Gittikçe zenginleşenlerin konusuna ayrıca değiniriz. Ancak görünen o ki, kişi başına yıllık 12 bin beş yüz dolarlık milli gelirden, 8 bin dolara geriliyorsak, en azından 9 yıl geriye gitmiş oluyoruz. Bu mesafeyi kapatmak, özel çaba ve özel program ister.

Dikkatinizden kaçmayan konuyu yineleyeyim; her yıl büyüyoruz diyorlar ama büyümüyoruz. Dolar bazında her yıl daha az üretiyoruz. Özetle üretmiyoruz, satın alıyoruz.

Ocak-Ekim 2022 döneminde dış ticaret hacmimiz 510 milyar dolar. İthalatımız bunun yüzde 60’ı, 300 Milyar dolar. İhracatımız da 209 Milyar Dolar. Dış ticaret açığı 91 Milyar Dolar. Geçen yıl bu açık 33 milyar dolardı.

Ne oluyor, dersek, üretemiyoruz ithal ediyoruz.

Faiz sebep, enflasyon sonuç yolunda giderken, “bir tutturursak yaşadık” hayalini güdenler olabilir. Bir yandan da bizimkiler yürüsün, kalanlara sonra bakarız anlayışı, 20 yılda ekonomiyi bugünlere getirdi.

Ekonomi durgunluğa giderse, mal alacak gücü kalmayan halkımız mal alamaz, mal satılmayınca fabrikalar da dükkanlar da marketler de kapanır. Bu arada fiyatlar da düşer. İşte ben enflasyonu düşürdüm diye sevinenler, fakir fukaraya dağıttığı makarna, kömür gibi desteklerle, kanımca bu kez milyonları ikna edemez.

Zira üretim, ciddi bir iştir, plan işidir, destek işidir. Epistemolojik kopuş, heteredoks yaklaşım, gözlerdeki ışıltı sözleri sadece yandaşları keyiflendirmek, üreticilerle dalga geçmek için söylenebilir. Vatandaş bu sözlerden havaya girer mi? Hiç sanmıyoruz

Geçen 9 yılın analizi gösteriyor ki, gelir dağılımı da adaletsiz. Bunu en çok evinde tenceresi zor kaynayan kesim anlıyor. Bu kesim yaşadığı sıkıntıyı seçimde nasıl yansıtacak, göreceğiz.