Yazıya başlarken peşinen söyleyeyim, futboldan pek anlamam. Çocukluk ve gençlikte takım tutmuşluğum, özellikle Milli Takım’ın maçlarını büyük bir coşkuyla izlemişliğim olsa da futbolu teknik açıdan analiz etme becerim pek gelişmedi. Ayrıca devasa futbol endüstrisinin işleyişini, arka planda dönen dolapları, oyunları da aklım almıyor. Yine de futbol üzerine yapılmış bir belgeselin niteliğini, belki biraz da iç yüzünü yorumlamak lüks sayılmasın.



SAYFANIN TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ



BİR FATİH TERİM ÖVGÜSÜ

Bu anlamda sonda söyleyeceğimi başta belirteyim: Terim, maalesef olmamış bir belgesel. Hatta kaçan bir fırsat bana kalırsa.  Çünkü çok büyük başarılara imza atmış ve bir yığın tartışmanın odağında olan Fatih Terim gibi bir kişiliği anlatmaya soyunmak cesaret gerektiren, büyük bir iş. Zira hem kullanılabilecek malzeme çok geniş ve farklı dönemlere yayılıyor hem de gerçekten önemli bir kişiliği hatasıyla, sevabıyla masaya yatırmak futbol üzerinden bu ülkenin son otuz kırk yılını derin biçimde inceleme fırsatı doğurur. Belgeselin yapabildiği ise bu noktada neredeyse tamamen bir Fatih Terim övgüsüne dönüşmek olmuş. Bu kolaycı tutumun anlaşılabilir sebepleri var kuşkusuz.  Tabii anlaşılabilir olması ortaya çıkan ürünün kabul edilir ya da yeterli olduğu anlamına gelmez. Yaratıcıları muhtemelen ele aldıkları kişinin bir portresini tanıtmayı amaçladıklarını söyleyebilirler. Fakat seyirci iyi bir belgeselden bilmediği bir dünya sunmasını ister. Sonuçta Fatih Terim, başarıları yanında çok tartışılan özellikleriyle de medyatik bir isim. Bu sebeple sadece futbolla yatıp kalkan insanlar için değil özellikle 90’lı yıllarda gündemi takip etmiş herkes için hikâyesi büyük ölçüde bilinen biri. Hâl böyle olunca nitelikli bir belgeselin böylesine önemli ve ilginç bir kişinin kariyerine ve yaşamına dair çok daha özel, duyulmamış, belki biraz da karanlıkta kalmış bölgelerden bakması beklenir. Terim belgeseli maalesef bu konuda üstüne düşeni yapmıyor.

TEK TARAFLI BİR BAKIŞ

Belgeselde temelde zorlu mücadelelerden geçmiş, kararlı, karizmatik bir lider izliyoruz. Büyük bir başarı hikâyesi Terim’in kişiliğiyle varılan bir nokta olarak tarifleniyor.  Başarıya ortak olan isimler zikredilse bile geniş biçimde yer bulmuyor. Ayrıca bu başarı serüveninde yaşanan zorlukların arka planında yatan meseleler pek deşilmiyor. Fatih Hoca zaten “Ben de bir insanım ve dolayısıyla hatalar da yaptım.” diyor. Bu minvalde gerçekçi bir özeleştiriden, bir yüzleşmeden kaçınılmış. Fatih Hoca’nın hikâyesini anlatan kişiler de genel olarak olumlu bilgiler verecek dostlardan, yakınlardan oluşuyor. Yorum yapan gazeteciler cephesinde de durum pek farklı değil. Döneminde Fatih Terim’i eleştirmiş isimlere yer verilmemiş örneğin. Böylece futbol dünyasının belli dönemleriyle ilgili bir muhasebe yapma fırsatı da kaçıyor. Çünkü şampiyonlukların öyküsü zaten daha önce anlatıldı, özellikle de Galatasaray’daki ilk dönemde yaşanan dört yıllık başarı ve UEFA kupası süreci takımın yaptırdığı belgesellerde işlenmişti. Bu yüzden belgesel bir tekrardan öteye gitmiyor. Eğer sadece bu kısma yoğunlaşmayı düşündülerse keşke bütün süreci deşen, futbol mantığı, oyun planları adına kupalarda yaşanan her şeyi ele alan bir yapı kursalardı. Eminim belgesel çok daha ilginç olurdu  ve gerçeklikle, dürüstlükle ilgili tartışmalara da maruz kalmazdı.

NOSTALJİK BİR BAŞARI ÖYKÜSÜ

Tabii bu arada yanlış anlaşılmasın, belgesel bir nostalji ve heyecan duygusu da yaratmıyor değil. Özellikle o dönemlerde maçları coşkuyla takip etmiş olanlar için bu bölümler keyifle izleniyor. Biçim olarak da oldukça başarılı, hızlı akan bir yapısı var. Kullanılan grafikler, bölüm sonlarının kapanışında heyecanlı bir boşluk bırakılması, öykü akarken yapılan geri dönüşler etkili. Bunlar daha çok Terim’in Adana’daki yıllarına, futbol oynadığı gençlik dönemine yapılan geri dönüşler. Ana akışta Galatasaray’da başlayan dört yıllık seriden günümüze ilerlerken ailesiyle ilişkisi, çocukluğu, futbola başlaması uygun yerlerde karşımıza çıkıyor. Böylece Fatih Hoca’nın özel hayatını da görmüş oluyoruz. Fakat bu kısımlar da çok ayrıntılı sayılmaz ve genellikle Terim’in o çok güçlü kişiliğini belirginleştirmeye, sağlam özelliklerinin altını çizmeye yarıyorlar. Günümüze döndüğümüz anlarda ise Fatih Hoca’nın Bodrum’daki gösterişli evini izliyoruz. Her bölümde Bodrum’da olduğumuz özellikle hatırlatılıyor. Bu reklam gibi görüntüler de Terim’in aile yaşantısına bakarken son bölümde hikâyenin emeklilikle bitmeyeceğini ve hocanın mutlaka bir karar verip yeni bir atılım yapacağı emaresi taşıyor. Bu açıdan belgesel sanki eski başarılarından uzaklaşmış hocayı anımsatarak yeniden gündeme taşıma girişimi gibi duruyor.

Bu arada en çok tartışılan noktalardan biri de Galatasaray’ın tarihi başarısında payı olan Hakan, Arif  gibi futbolcuların belgeselde yer almaması oldu. Maçlardaki gol görüntüleri bile kurgu marifetiyle es geçilmiş. Bu tarihsel gerçekleri eksiltme, o isimler hiç yokmuş gibi yapma hâli belgesele zarar veren, böyle bir çalışmanın niteliğini sorgulatan bir tutum olmuş. Yönetmenlerin belgesel çalışmasının etkili olduğunu düşünüyorum, böyle bir çalışma yapmalarında da art niyet yok kuşkusuz fakat tarihsel gerçekleri sümen altı etmek de hem Fatih Terim’e hem de böyle iddialı bir belgesele yakışmıyor gerçekten. Yine de konu üzerinde düşünmek ve Terim’in hayatıyla ülkedeki futbol yapısının nerelerde, nasıl kesiştiğini incelemek adına izlenebilir. Tutarsızlıklar, eksiltmeler olduğunu unutmadan…