Emperyalist güçlerin soğuk savaş dönemlerinden günümüze kadar stratejik, petrol, doğalgaz gibi yeraltı ve yerüstü zenginlikleri bakımında önemli olan ülkeleri dize getirmek için ağır silah sanayileri kurup, aralarında sorun yaşayan ülkelere önce nifak soktular ve sokmaya da devam ediyorlar.

Şimdi nereye kadar devam edecek? Sorusunu unutmadan geleceğin dünyasına…

Bu emperyalist çöplükler, kan emiciler sorunu olmayan ülkelere hem silah sattılar, hem de ‘Radikal İslamcı Taliban, IŞID gibi dinci ortaçağ kalıntısı terör örgütleri yarattılar.

 Ne yaptılar?

O terör örgütlerinin ellerine ürettikleri silahlarla Yugoslavya, Orta ve Güney Amerika, Afrika, Afganistan, Pakistan, Orta Doğu, Suriye, Irak, İran gibi birçok ülkede savaşlar çıkartıp milyonlarca insanı katlettirdiler. Bu çatışmalar günümüzde devam ederken, ABD, Rusya, Fransa, Almanya, Çin gibi ülkeler silah satmaya devam ediyorlar.  

Bakın önümüzdeki yıllarda yaşanacak savaşlar teknoloji ve biyolojik ağırlıklı olacağı kesin. Ki savaşsız bir dünya talebimizi ara ara anımsatarak devam edelim…

Düşünün teknoloji ihraç eden gelişmiş bir ülke, elektrik trafoları üzerinden diğer bir ülkeyi, bugünün teknolojisiyle isterse 48 saatte teslim alabileceği bilim insanları tarafından tespit edilmiş!

Nasıl mı?

Bugün evdeki elektrik süpürgesinden, mikserinize, cep telefonundan, benzin istasyonlarına kadar her şey elektrikle çalışıyor.

Doğru mu? Doğru.

Enerji santrallerine bağlı şartelleri eline geçirip indirdiğinde, öncelikle buzdolaplarında gıdalar çürüyor, benzin istasyonları çalışamayınca araçlar devre dışı kalıyor, fırınlarda ekmek üretimi duruyor, kaloriferler yanmıyor…bunun gibi birbirine bağlı zincirleme kent yaşamı felç oluyor. Milyonlarca insan silahlarla değil açlıktan ölmeye başlıyor. Süre uzadıkça silahlı kuvvetlerin araç gereç ve savaş sistemlerinin birçoğu da enerjiye bağlı olduğu için bir süre sonra onların da direnişi kırılıyor.

Tabi bu bir senaryo

Ülkede sağ kalanlar olabilir mi diye sorabilirsiniz? Evet sağ kalanlar oluyor.

Kimler mi?

Ekip biçmeyi bilen, toprağını, tarlasını doğada yaşamayı sürdüren köylüler, çiftçiler sağ kalıyorlar. Ülke elden gitse de, insanın ihtiyaçları olan temel gıdaları binlerce yıldır üretmeyi bildikleri için onlar yaşamda kalıyor.

Demek ki trafolar, teknolojisi yüksek ülkeler tarafından bir silah olarak kullanılabilir olduğu ortaya çıkıyor.

Gelelim son 1 yıldır dünya insanının yaşadığı pandemiye.

O da bir silah olabiliyor ve akıllara silahların en tehlikelisi olan Biyolojik Silahları getiriyor.

Hedeflerin ne olduğuna göre değişmekle birlikte bazen kalabalık insan kitlelerinin bulunduğu ve ortaklaşa kullandığı su, hava, beslenme araçlarına yönelebilmesi zaman zaman savaş bölgelerinde görülüyor.

Bazen de zamana yayılıp süreklilik arz ederek psikolojik etkilenmelere neden olabilecek yöntemler seçilebilmektedir.

Bugün hala birçok insan Covid-19, SARS, Kuş gribi, Domuz gribi gibi daha önce ortaya çıkan biyolojik silahların öncüleri mi diye sorguluyor. Milyonlarca insanı yok edecek biyolojik silahların öncüsünü de gördüğümüze göre…

Bütün bunlarla birlikte insan hakları, bilim ve aydınlanma, koronavirüs sonrası dünyanın yükselen gerçek değerleri olacak diye düşünüyorum.

Tabii buna bir de yapay zekayı eklemek gerekiyor. Salgın olmasaydı da yapay zekanın dünyanın geleceğinde büyük rol oynayacağı şimdiden ortaya konmuş durumda!

Yine karantina uygulaması, insanların toplu halde aynı yerde bulunmaması gereği, devamlı surette fiziksel mesafenin korunması zorunluluğu, üretimin ve günlük hayatın en az kayıp ve riskle devam etmesini sağlamak bakımından da yapay zeka çalışmalarının birkaç kat daha önemli olduğu görüldü.

Yapay zekayı yaratan ‘’düşünen insanlığın’’ enerjisini bundan sonra savaş, sömürü, kan, gözyaşı dolu dünyaya dur diyerek; ülke sınırlarının kaldırıldığı, bilim, özgürlük, eşit haklar ölçeğinde insanlığın yükseleceği bir dünya yaratmak için kullanması gerekmektedir. Başka dünya yok.