Devlet bürokrasisi, yargısı, polisi, medyası, cemaati, liberali, yetmez ama evetçilerine kadar herkesi arkasına alarak yürüyen iktidarın neoliberal politikalarına karşı emekçiler bir an bile geri adım atmayan emekçiler ülkeyi sahipsiz bırakmadı, bırakmamaya devam ediyor. AKP iktidarı sürecinde Metal Fırtına’da, TEKEL direnişinde, Gezi eylemlerinde hükümetin nasıl sallandığını gördük. Yine Cerrattepe’den Kaz dağlarına, Antalya’dan, Aydın’a Ergene’ye kadar doğa ve yaşam savaşı veren halkın, emekçinin ne cüreti ne cesareti tükendi.

Saray yönetimi 24 Ocak Kararları ile başlayan ve dünya kapitalizmin yönelimlerine uygun olarak daha fazla liberalize edilmiştir. Saray yönetimi piyasa odaklı neo­liberal yapısal uyum politikalarını sürdürmeye devam ediyor. AKP “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”nı devam ettirmek üzere uyguladığı ekonomi politikalarıyla neo­liberal yapısal uyum sürecini tamamlarken, sermaye birikiminin genişlemesini ve merkezileşmesini hızlandırmış, dünya kapitalizminin uluslararası işbölümü içinde Türkiye’ye biçilen rolü sağlamlaştırmaktan öteye gitmemiştir. Türkiye kapitalizminde yapısal dönüşümü hedefleyen neo­liberal uyum politikalarının tamamlanması, toplumun büyük bir kesimini oluşturan; işçi, memur, emekli ve köylüyü hızla yoksullaştırdı. Bilimsellikten ve liyakattan uzak ekonomi anlayışı yüzünden gelir dağılımındaki adaletsizliği daha da arttırdı ve yedek işsizler ordusuna yeni neferler kazandırdı.

Saray, neoliberal politikalarla sermaye sınıfı nezdinde kapitalist rasyonaliteye uymaya çalışırken, emekçi sınıfına karşı gelenekçi ve tutucu politikalar izledi. Bu nedenle AKP’nin emeğe dönük gelenekçi/tutucu eğilimi emek kesiminin örgütlülüğünü ve pazarlık gücünü sermaye sınıfı ve özellikle onun bileşeni olan KOBİ sahiplerinin en önemli rekabet üstünlüğünü korumak adına geriletti. Yaşanacak bir toplumsal gerilimi ve krizi engellemek amacıyla da neo­liberalizmi hayırsever adı altında sadaka liberalizmine dönüştürmeye çalışıyor. Ancak bir şeyi hesap edemedi. İşçi ve emekçi kesiminin bu oyunları daha önce de yaşadığı ve tecrübe ettiğini unuttu. Tarikat ve cemaat eliyle toplumun büyük bir bölmünü oluşturan emekçi kesimini geliştireceğini zannetti.

AKP sosyal politikayı bir kamusal yükümlülük olarak zayıflatırken neo­liberalizmin mağdurlarını, yoksullarını rahatlatacak yeni mekanizmaları da devreye sokmaya çalışıyor. Nitekim yoksullaştırdığı emekçiler, köylüler ve işsizlerden oluşan seçmenlerin ulusal, etnik veya dini hassasiyetlerini kullanmaktadır. Bunun dışında siyasal sağın seçimleri kazanmasının mümkün olmadığının farkında olan saray yönetimi, keskinleşen sermaye-­emek çelişkisini dizginlemek ve kontrol altına almak için neo­liberalizmin örgütsüzleştirdiği kesimleri cemaatleştirme çabasına hız verdi. İşte İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, birçok bakan ve AKP yöneticisinin siyasi islamcı söylemleri bu yüzden.

AKP'NİN SADAKA EKONOMİSİ

Yirmi yıldır sosyal devlet uygulamaları terk ettirilen ve “sadaka ekonomisi” ile yönetilen devlet, milliyetçi­, laik-­anti laik çatışması ile toplumu manipüle etme çalışmaları da bundan dolayı. Böylece tarihsel süreç içerisinde toplumsal mücadelelerle belirlenen emeğin kazanımları yokedilmiştir. Toplumsal yaşamdan türeyen sosyal devlet kazanımlarını sosyal sorumluluk sahibi hayırsever işadamları ve onlara aracılık eden dernek ve vakıflarca yapılıyormuş izlenimi vermeye çalışıyorlar. Yıllar önce AKP yönetiminin eleştirilmesi gereken asıl noktaları bunlar olması gerekirken, yapılan muhalefetin ‘laikliğin korunması’ ve ‘irticanın yükselmesi’ gibi konularla sınırlı kalması, AKP’yi bugüne kadar iktidarda tuttu. Yapılması gereken ise AKP’ye karşı oluşturulacak bir muhalefet, bu politikalardan olumsuz etkilenen yoksul ve emekçi kesimlerin talepleri üzerinden politikalar üretmektir. Öncelikle sosyal politikalar hayata geçirilmelidir.

Anayasa’mızda yer alan “Devlet, sosyal alana ilişkin işlevlerini olanaklar ölçüsünde yerine getirir” hükmü dikkate alınmalıdır.

Yoksulluk sınırı verileri göz önünde tutularak, yoksul nüfusun tamamını kapsayan sosyal politika düzenlemelerinin, insanların asgari gereksinimlerinin karşılanması temelinde genişletilmesi yaşamsal bir müdahale olacaktır. Bu girişim, suç oranlarını, çocuk ihmallerini, eğitimsizliği ve kitlelerin mağduriyetini en aza indireceği gibi, insani gelişmeyi sağlayarak, işlevsel bir refah toplumu olmaya evrilen, sosyal kalkınmayı da beraberinde getirecektir. AKP'nin üretmeyen, insanları açlığa mahkum eden 'sadaka ekonomisi' iflas etmiştir. Ünlü Yunanlı filozof ve bilge Aristo'nun, "Fakirlik; ihtilallerin ve suçların anasıdır." sözleri yoksulluğun, fakirliğin sonuçlarını apaçık ortaya koymaktadır. Aristo'nun bu sözleri ekonomik verimlilik, sosyal adalet ve bireysel özgürlüğü içeren sosyal devletin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Özetle  Atatürk'ün, "Ekonomik kalkınma, Türkiye'nin hür, müstakil, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir. Gerçek işgaller kılıçla değil, sabanla yapılır. Hiçbir medeni devlet yoktur ki ordu ve donanmasından önce iktisadiyatını düşünmüş olmasın."