Osmanlıcı geçinen AKP iktidarı, Osmanlı'da kadının mücadelesini unutmuşa benziyor. Kadınları ziynet eşyası gibi gören bu anlayışa bir şeyleri anımsatmak gerekiyor. 19. yüzyıla kadar dış dünyaya büyük oranda kapalı olan Türk kadını, hak ve statü itibariyle batı ülkelerinden bir hayli gerisinde kalmıştı. Tanzimat'la birlikte, Batı’daki gelişmelerden etkilenen kadınlar, kendilerinin çıkarttığı dergiler ve cemiyetler aracılığıyla yenilikçi bazı konuları tartışmaya başlamışlardı. O dönemde, kadın haklarının bugünkü gibi olmasa da öncü kadınlar, basın organları ve cemiyetler vasıtasıyla öncelikle eğitim, evlilik konusundaki tepki ve taleplerini kendi değer yargıları ve bakış açılarıyla dile getirerek çözüm önerileri sunmuşlardır. Bugün İslam coğrafyasının bir çok ülkesi ve Suudi vahabi anlayışının hala göremediği gerçekleri Osmanlı döneminde Türk  kadınları, üzerlerine giydikleri çarşafı çıkarmak, tiyatroya ve o dönemin mesire yeri olan Gülhane Parkı’na gidebilmek, üniversiteye girebilmek gibi talepleri için o yıllarda mücadele vermeye başlamışlardı. Bu amaçla  cemiyetler kurmuşlar, Fatma Aliye ve Emine Semiye kardeşlerin romanlarında kendilerini bulmuşlar, Ulviye Mevlan’la Avrupa’da Türk kadınını tanıtmışlar, Nakiye Elgün gibi eğitimci olmuşlar, Şuküfe Nihal’le üniversiteyle tanışmışlar, Sabiha Sertel’le gazeteler çıkarıp yazılarından dolayı yargılanmışlar, Nezihe Muhittin’le cesur adımlar atmışlar, Afife Jale’yle yasaklara karşı direnmişlerdi. Kısacası Meşrutiyet döneminde yaşanan gelişmelerle eğitim, çalışma hayatına girme ve mirasla ilgili konularda erkeklerle eşit haklar tanınmış, aile hukuku kararnamesiyle de evlilik, boşanma gibi konularda kazanımlar elde ettiler. Cumhuriyet döneminde tanınacak olan haklara temel teşkil eden bu hakların alınmasında kadınların aktif olarak basında, cemiyetlerde, mitinglerdeki faaliyetlerinin önemi yadsınamaz. Kadınların bağımsızlık yolunda verdiği mücadeleyi çok iyi bilen Atatürk,

Cumhuriyet’in ilanından sonra ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal hayata katkıda bulunan, ülkenin kalkınmasında erkeklerle birlikte hizmet eden Türk kadını için kültür ikiliğinin kaldırılması amacıyla 3 Mart 1924 tarihinde Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarılmış, kadınlara öğretim eşitliğinin sağlanabilmesi için 20 Nisan 1924 tarihinde Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda yapılan değişiklikle ilköğretim zorunlu hâle getirildi. 1926 tarihinde kabul edilen Medeni Kanun ile evlilik, boşanma ve miras gibi haklar düzenlendi. Ayrıca 1930’da kadınlar oy kullanma ve belediye seçimlerinde aday olma, 1933’te muhtarlık seçimlerine katılma, 1934 yılında ise seçme ve seçilme hakkını elde ettiler. 1 Mart 1935’te Nakiye Elgün, Mebrure Gönenç, Meliha Ulaş gibi değişik illerden gelen on sekiz kadın milletvekili TBMM’ye girdiler.

UYUŞMAYAN DOKU: AKP VE KADIN 

Daha çok kazanım elde etmesi gereken kadınlar, 2022 yılında ve 20 yıllık AKP iktidarında ne yazık ki kayıt dışı alanlarda süreli ve güvencesiz işlerde ya da ev işçiliği gibi çalışma alanları dayatılıyor. Kriz dönemlerinde yine ilk işten çıkarılan kadın işçiler oluyor. Yaşanan pandemi döneminde kısa çalışma dayatmalarının ve ücretsiz izne gönderilenlerin başında yine kadın işçilerin yer aldığını vurgulamak istiyorum. AKP’nin kuruluş yıllarından itibaren çekinmeden ifade ettiği yeni toplum fikrinin en önemli ayağını kadınlığın ve ailenin sil baştan inşa edilmesi oluşturdu. Henüz 2002 yılında müftülüklerde ‘aile büro’ları kuran iktidarın adımlarını, Erdoğan’ın kadını ikinci plana atan söylemleri takip etti. 2008 yılında ‘En az üç çocuk’ diye başlayan süreç, 2012’de ‘Her kürtaj bir Uludere’dir’ söylemiyle sürdü. 2014 yılında, kadın- ‘erkek eşitliği fıtrata aykırı’ demeye kadar vardı. AKP tıpkı diğer İslamcı hareketler gibi, kadının asıl yerinin 'aile ve ev' olduğuna yönelik ideolojinin taşıyıcısı olduğu için, aileyi yeniden inşa etmek fikrini iktidarının en önemli önceliklerinden biri haline getirdi. AKP'nin Yeni Toplum Projesinin sorunsuz işleyebilmesi için, ilk olarak uslandırılması gereken kadınlardı.

Neoliberal istihdam ve emek politikaları da yani kayıtdışı, güvencesiz, esnek çalışma gibi iktidarın kadın ve aile konusundaki siyasal hedefini büyütmesine maddi bir temel sağladı. Bir sonraki adım, kadınlara bir müjde gibi sunulan “aile paketi” oldu. Kadınlara esnek çalışma olanağı getiren, her çocukta 100-200 TL artarak bir ‘devlet altını’ kazandıran paket, kadınların çalışmasını ancak evdeki esas görevlerini yerine getirmesi şartına bağladı. Bunu engelli ve yaşlı bakımından kadını sorumlu tutmak takip etti. Sosyal politikalar, istihdam politikaları ve eğitim politikaları bu yönde kullanıldı. Yetmedi, aile içi şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayan yasal düzenlemeler hedef alındı. Toplumsal hayatı dizayn etmek hedefiyle atılan adımları kadınların farklı alanlardaki mücadelesi ile engellendi. AKP’li ilk birkaç senede yeni toplum hedefinin ciddiyeti henüz anlaşılmamışken, alaycı bir eda ve “Laikçi teyze” etiketi kullanılarak toplumdan soyutlanmaya çalışan kadın figürü, kısa süre sonra “laik-seküler” mücadelenin simgesi haline geldi. Etki ve tepki halleri. AKP'nin kadın dayatmaları ters tepti. Tanzimattan bu yana mücadelelerle haklarını elde etmiş olan kadınlar yapılanlara tepki göstermeye başladı ve bir şeyleri tetikledi. 

Ne mi oldu? Toplumsal mücadeleler ve gerileme anlarının öncü gücü kadınlar oldu. Gezi Direnişi’nde yükselen tencere-tava sesleri, Karadeniz’den, Ege’ye oradan Trakya köylerine kadar ekolojik talana karşı büyüyen mücadelelerde kadınların en önde olması tüm bu devletleşmiş İslami-despotik yönetim altında tesadüfü değildi. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarında kamusal ve kişisel eşitlik talepleri ile yola çıkan yürekli kadınlar bugün de kendileri ve toplumun yarını için sürdürdükleri mücadelelerini kutluyorum ve bir yurttaş olarak sonuna kadar yanlarında olduğumu vurglamak istiyorum. 

Yani Birleşmiş Milletler eski Genel Sekreteri Kofi Annan'ın dediği gibi, "Toplumsal cinsiyet eşitliği kendi başına bir hedef olmaktan daha fazlasıdır. Yoksulluğu azaltma, sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etme ve iyi yönetişim oluşturma sorununu karşılamak için bir ön koşuldur." sözleri her şeyi özetliyor doğrusu.