Yoksulluk, insanların yaşamlarını idame ettirebilmeleri için gerekli olan ihtiyaçlara, asgari düzeyde dahi erişememe durumu olarak tanımlanmakta. Son 20 yıldır iktidarda olan siyasi İslamcı AKP politikaları bize bir terim daha öğretti. "Paternalizm" veya Babacılık, toplum veya aile yönetimlerinde kararların, rehber ve ideal kabul edilen kişi veya kişilerce alınmasını öngören yönetim sisteminin adıdır. Bu da Babacılık, Resicilik yani saray yönetimini akıllara getiriyor. TÜİK üzerinden enflasyonu düşük göstermeyi alışkanlık haline getiren AKP, işsizliği de düşük göstermek için türlü hilelere başvurmaktan çekinmiyor. Yoksulluğu gizlemek için de “sosyal” yardımların arkasına saklanmakta ve kitleleri yapılan duble yollarla, köprülerle, havaalanlarıyla, büyüyen ve istikrar içinde olduğu söylenen ekonomiyle oyalayarak göz boyamakta. Yani AKP iktidarıyla birlikte büyüyen bir şeyler var. Bir tarafta büyüyen sermaye diğer tarafta büyüyen yoksulluk. Seçim dönemlerinde iktidar, yapılan “sosyal” yardımların büyüdüğünden, “sosyal” yardım alan insanların arttığından övünçle bahsedebiliyor. Sanki yoksulluk iyi bir şeymiş gibi. Bu anlayış "ben ne verirsem sen buna razı ol" anlayışıdır ve üzerine "kadercilik" başta olmak üzere siyasi İslam sosu dökülerek topluma yedirmeye çalışan bir anlayış. AKP ülkenin, işçi ve emekçilerin kazanımlarını yağmalamak için daha iktidar koltuğuna oturdukları o yıllarda saldırıya geçmişlerdi. Vergiler arttırılıyor, kamu harcamalarında kesintiye gidiliyor, özelleştirmelerle birlikte yoksulluk, işsizlik kartopu gibi büyüyor ama dolar milyarderlerinin sayısı artıyordu! Oysa ülke ekonomisi büyürken, dolar milyarderlerinin sayısı artarken toplumun büyük bir kesimi yoksulluğa, açlığa mahkûm edildi. Tek adam saray yönetimi sürecinde de yoksulluğu yönetme çabaları hız kesmeden sürüyor. Öte  yandan kentsel dönüşüm süreci sonucu giderek mekânsal ayrışmanın konusu haline gelen ve kentsel dönüşüm süreçlerine direndiği ölçüde de medya destekli marjinalleştirme stratejilerinin sonucu suç ve güvenlik söyleminin parçası kılınan bir yoksulluk söz konusu. Bir diğer taraftan ise sosyal yardımlar vasıtasıyla AKP’ye desteği sürekli kılınmaya çalışılan, fakat etnik, mezhepsel ve cinsiyete dayalı ayrımlar üzerinden pek çok boyut kazanan ve giderek daha da derinleşen, yoğunlaşan bir yoksulluk var. Panternalist uygulamaların yanında, çalışma ilişkilerinin dönüşümü, güvencesizleştirme, taşeronlaştırma ve formel/enformel emek ayrımının belirsizleşmesi de yoksulluğun farklı hallerinin birbirine eklemlenerek genel bir örüntünün ortaya çıkmasına yol açıyor.

Yoksulluğa neden olan birçok faktör olmasına rağmen en fazla dikkat çekenleri; gelir dağılımındaki dengesizlik, kayıt dışı ekonomi, eğitimde fırsat eşitsizliği, savaşlar ve nüfustaki aşırı artışlar olarak gösterilebilir. Bunların hepsini AKP iktidarında yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz.

Dünyanın ve Türkiye’nin karşılaşmış olduğu ve gelecek zamanlarda da karşılaşması muhtemel en önemli sorunlardan biri de yoksulluktur. Bunun temelini atan ise neoliberal politikaların hız kesmeden uygulayıcısı olan AKP'dir. Geçmişte ve günümüzde bu sorunu ortadan kaldırabilmek için birçok yöntem geliştirilmiş, yapılan uygulamaların çoğu devlet eliyle hazırlanıp yürütülmüştür. Devletin yoksullukla tek başına mücadele edememesi durumunda STK’lara önemli roller düşmektedir. 

Genel olarak gelişmemiş ülkelerin problemiymiş gibi algılanan yoksulluk, evrensel olarak kendisini tüm kıtalarda göstermektedir. Yoksulluğun küresel boyutlara ulaşmasından dolayı, bu sorunu aşmada merkezi ve yerel yönetimlere tamamlayıcı bir unsur olarak sivil inisiyatifinde olması gerekliği kaçınılmaz olmuştur. Özellikle cunta dönemi olan 1980 tarihinden sonra ivme kazanan neo-liberal ekonomik ve siyasi modelin bir çıktısı olarak STK’lar, kendilerine özgü geliştirmiş oldukları stratejilerle yoksullukla mücadelede önemli oluşumlar olarak ortaya çıkmıştır. 

AKP'NİN YAPMAK İSTEMEDİĞİ POLİTİKALAR

Buraya kadar yoksulluğa değindim. Biraz da iktidar tarafından dayatılan yoksulluk girdabından kurtulmanın yollarına bakmak lazım. Bunun için de AKP'nin yapmak istemediği veya yapmadıklarına dikkat çekmek istiyorum. Çünkü yoksulluk kader değildir.

Toplumsal dayanışmayı ve birliği sağlayacak, toplumsal cinsiyet eşitliğini artıracak sosyal politika araçları üretilmelidir. AKP bunu  yaptı mı? Hayır. En son İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmelerini örnek olarak verilebiliriz. "İktisadi faaliyetlere katkı sağlayan ve sosyal hizmetlere erişimi kolaylaştıran çeşitli altyapı yatırımlarının kapasitesi artırılmalı" diyor uzman görüşü. İktidar bunu da görmezden geliyor. 

Yoksulluğu besleyen en büyük kaynak eğitimsizlik.  Eğitimsizliğin aşılmasıyla bireylerin gelir elde edebilme imkânları yükselir ve bilinçli insan sayısının artması ile doğurganlık oranı azalacak, hızlı nüfus artışının önüne geçilmiş olunacaktır. Eğitim alanında; öğrenci merkezli olan ve karşılıklı etkileşimi esas alan öğrenim metotları kullanılmalıdır. AKP yönetiminin tepesindeki bir çok isim "Biz en çok eğitimsiz kesimden oy alıyoruz" demedi mi? Dedi ve cahil kesime övgüler yağdırdılar. Eğitimden mahrum kalan bölgeler, fiziksel iyileştirmeler ile geliştirilmeli ve gerekli sayıda öğretmen tayin edilmelidir. AKP bu konuda ne yaptı? Bir çok genç eğitimci kadro verilmediği için pazarlarda veya eğitim dışı sektörlerde çalmak zorunda bırakıldı. Atanamayan öğretmenler diye bir kesim yine bu iktidar döneminde ortaya çıktı. Kadınların çalışma hayatına dâhil edilebilmeleri için kadın haklarını artıran ve çalışma yaşamında kadın-erkek eşitsizliğini önleyecek tedbirler alınması gerekirken, bu iktidar  döneminde en çok kadınlar mağdur edildi. Çalışan kadınların birçoğu kayıt dışı çalıştırıldı ve AKP siyasi İslamcı anlayışıyla kadınları çalışma hayatından kopartacak projeler ve politikalar uygulamaya devam etti. Yukarda dediğim gibi İstanbul Sözleşmesi'nden çıktıkları gibi. Yine köyden kente yapılan göçlerin engellenmesi için aktif politikalar yürürlüğe koyulması gerekiyordu. Yoksulluktan ekip biçemez hale gelen köylüler, icrada arazi ve traktörlerini kaybederek kentlerde iş bulurlarsa üç kuruşa çalışma peşine düşürüldü. Yani iktidar köyleri boşaltıp yabancı maden şirketlerine alan açtı. Bu duruma direnen bazı köylüleri de Jandarma baskısıyla sindirmeye çalıştı. Yoksullukla mücadelede yönetişimci bir model benimsenmeli, Kamu-Özel ve STK’lar eşgüdümlü bir şekilde hareket etmesi önerilirken, STK'larla arası hiçbir zaman iyi olmayan AKP-MHP saray koalisyonu kendi bildiklerinden vazgeçmedi. Türk Tabipleri Birliği gibi yasayla kurulmuş cumhuriyet kurumlarını kapatmak istediler.

Yoksulluktan kurtulmanın bir yolu da İnsan haklarının güçlendirilmesidir.  Bu konuda AKP'nin karnesine bakacak olursak, oldukça kötü. Erdoğan'a hakaretten binlerce insan cezaevlerine atılmış, gazeteciler,  Selahattin Demirtaş, Osman Kavala gibi yıllarca tutsak edilmiş  siyasi muhalifler ve bunlarla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararlara bakmak ülkede ne kadar insan hakkının kaldığını göstermek için yeterli olacaktır. Toplumdan dışlanmış ve izole olmuş kişilerin topluma tekrar kazandırılmalarına öncelik verilmesi gerekirken, AKP bunun yanından bile geçmedi. Yoksulluktan kurtulmanın bir başka yolu şeffaf yönetim. Kamu yönetiminde şeffaflık ve hesap verebilirlik artırılması gerekiyor. Muhalefetin defalarca gündeme getirdiği ve sorduğu trilyonlarca liralık bir çok ihale "devlet sırrı" diyerek yanıtsız bırakıldı. "128 milyar dolar" nerede? Sorusuna net yanıt vermeyen...en son ABD Başkanı Biden ile ikili görüşmeleri dahi sır perdesi olan AKP iktidarının hiç bir şeffaflık göremezsiniz. Bu amaç doğrultusunda “performansa dayalı yönetim ve denetimi” gündeme getirilmesi konusunda da aynı tutum ve davranış. Geçenlerde "bizi sorgulamasın" diye  Sayıştay Başkanlığına AKP'li birisini atamaları bu konuda ne yaptıklarını göstermiyor mu? Gerçeklerden uzak insanlarla dalga geçen Bakan Nebati örneğini de unutmamak gerekiyor.

Bazı ülkeler yoksulluğu tam olarak ortadan kaldıramasalar da önemli politikalar geliştirmiş ve nicelik olarak başarılı sonuçlar elde etmişlerdir. Türkiye'de bu alanda başarılı politika ve programlar yürüten ülkelerin deneyimlerinden faydalanması gerekmez mi? Saray yönetimi ise bu konuda tam tersi politikalar ve söylemler üretti. Bazı ülkelere akıl vermeye kalktı. Yoksulluğu bitirmenin yollarından bir diğer yolunun, Demokratik katılımı geliştirmek olmalıdır diyeceğim ama Şahsım devletinde demokrasiden bahsetmek ise hayal. Ben yaptım oldu anlayışında sizce demokrasi olur mu? 

Özetle; ünlü Macar Edebiyatçı ve yazar  Mikszath "Bir öksürük bir de yoksulluk gizli tutulamaz." diyor ve çok da doğru söylüyor. AKP iktidarda kaldığı sürece yolsuzluklar, yasaklar ve yoksulluklar artarak sürecektir.