AKP, altılı masanın güçlü görünümünü dengelemek için MHP ve BBP’ye ek olarak parti arayışına girişti. Bu partiler iki türlü, birincisi AKP ile seçim ittifakına girsin veya Tayyip Erdoğan’ı destekleyeceğini ilan etsin. İkinci tür partiler ise benimle ittifak yapmaları mümkün değil, ancak millet ittifakının masasını dağıtmaya çalışsın veya seçime girerek Kılıçdaroğlu’nun oyunu azaltsın.

Bazı adayların Kılıçdaroğlu’na gidecek oyu kendine çekmek için neler söyleyeceği belli; Atatürkçüyüz, dini motifleri olanlarla birlikte olmayız, gençlere önem veriyoruz, “teröristlerle” işbirliği yapmayız, onlar yoldan çıktı biz Atatürk’ün izindeyiz gibi söylemler. Böylece millet ittifakını oluşturan altı partiden herhangi birisine tepki gösteren seçmeni kendilerine çekmeye çalışacaklar. Bu söylemlerin bir etkisi olur mu? Tabii ki olur. Zaten Cumhur İttifakının amacı Kılıçdaroğlu’nun oyunun olabildiğince başka “muhaliflere” gitmesi.

Böl ve kazan stratejisi RTE’yi İstanbul belediye başkanlığına taşıdığı gibi, 2002 genel seçimlerinde de iktidara taşıdı.

Aynı yöntemi 20 yıl başarı ile sürdüren AKP, 2023 yılı seçimlerinde ittifakını genişletmede zorluk yaşıyor.  Daha önce Erdoğan’a oy vereceğini açıklayan Doğu Perinçek adaylık başvurusu yaptı. Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan da ittifakı kabul etmedi ve cumhurbaşkanı adaylık başvurusunu yaptı. 

Bu dönemde elde kala kala HÜDA PAR kaldı. Parti 2012’de kuruldu ancak tartışmaların odağı oldu. Bazı yöneticilerinin eski Hizbullah örgütünün yöneticiliğini yapmış olması, HÜDA PAR’ın bu örgütün siyasal yapılaşması, yani devamıdır savını akla getiriyor.  

AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi Orhan Miroğlu, “2000’den beri Hizbullah’ın eylemi yok. Tasfiye edildi çünkü” diyor ve ekliyor: “Devletin içerisindeki birtakım güçlerin PKK'yla mücadele etmesi için güçlendirilmiş bir örgüt. Devlet, PKK'nın kentlerdeki milis örgütlenmesine karşı, önlem olarak destekledi.”

Bu projenin mimarı kim? 1990’larda PKK’ya karşı Hizbullah örgütü Türkiye’de geliştirildi. Hizbullah, “Allah’ın ordusu, Allah’ın dostları, Allah’ın taraftarları, Allah’ın yardımcıları, Allah’ın dininin yardımcıları” bağlamında kullanılır.  Türkiye’deki bu örgüt yüzlerce kişiyi öldürdü. İşkence yaptı, domuzbağı yöntemiyle acı çektirerek öldürdü, silahla infaz etti, hatta ahlaksız diye nitelediği kadınları da öldürdü. Sonra El Kaide, İŞİD türü örgütler gibi, Hizbullah da ortadan kayboldu.

Örgütün adı kayboluyor ama onu kuranlar, cinayet işleyenler, örgüte kazandırılan elemanlar yaşamına devam ediyor. Tasfiye edildiği iddia edilen örgütlerin elemanları bir yerlerde iş yapmaya devam ediyor.

Bu proje, dini duyguları kullandı, “din toplumun tutkalıdır” diye birçok sivil toplum örgütü ve gazeteciye bu konuyu seslendirttiler. Hatta Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde (1993-1996) ona da söylettiler. Tansu Çiller’e sadece bunu söyletmediler. Güney Doğu’da taşlık yerler var, bunları versek ne olur da dedirttiler. Yani çok yönlü hamleler yapıldı.  Ancak, hepsi sonuçsuz kaldı.

AKP’nin kurtarıcı olarak elini sıktığı HÜDA PAR, sadece bir süreci yaşayan insanları barındırmıyor, aynı zamanda Menzil tarikatını da “temsil” ediyor.

İsmailağa ve Menzil tarikatlarının Sağlık Bakanlığında kadro atamalarında etkin olduğu iddiası yaygın. HÜDA PAR’ın son birkaç yıl içinde sadece Doğu’da değil, Batı’da da kamuoyu araştırmalarında varlığını göstermesinin bir nedeni de bu olmalı.

Erdoğan, seçime giderken tüm ittifaklarını gün yüzüne çıkarıyor. 

Milet ittifakı dışında kalan muhalefetin bir kısmına da Kılıçdaroğlu’nu yıpratma görevini verdi.

Bir konu var ki, altılı masa bir yıldır düzenli olarak bir araya geldiğinde hem kendileri hem de parti teşkilatları birbirine yaklaştı ve birbirlerine hoşgörüleri gelişti. Bu hoşgörü topluma da yansıdı.

Erdoğan’ın arkasındakiler bakalım hangi projeyi raftan indirecekler? Ama nafile, boşuna çabalıyorlar. 14 Mayıs demokrasinin yeniden kazanıldığı bir tarih olacak.