"İngiltere'nin üç çocuktan bir çocuğa düşmesi 112 yılı almış ama Türkiye'de ne yazık ki 32 yılda gerçekleşti."
Bunu TBMM Genel Kurulu'nda söyleyen AKP Düzce Milletvekili Ayşe Keşir. Keşir, doğurganlık hızı yüzde 2.1 eşiğine düştüğü zaman nüfusun durağanlaşması gerçeğinden hareketle, 40 yaş üzeri kadınlarla yapılan ankete değiniyor, “Yani imkanları olsa kadınların yüzde 60'ı sahip oldukları çocuktan daha fazla çocuk doğurmak istiyor. Bu da bizim politikalarımızın temelini oluşturuyor" diyor.
Vekil hanımefendinin ankete gönderme yaparken kurduğu cümle “yani imkanları olsa...” ile başlıyor. İmkânı olmayanlar için maddi destek yaratmayı planlayan AKP’nin politikası, para vereyim çocuk yap üzerine kurulu. Her ay ödenecek para ise ikinci çocuktan itibaren başlıyor.
TÜİK, 18 Nisan 2025’te “İstatistiklerle Çocuk, 2024” çalışmasını paylaştı. Çalışmaya göre 0-17 yaş nüfusu Türkiye nüfusunun yüzde 25.5, yani dörtte bir oranında.
Türkiye’de çocuk nüfus oranı 2024 yılında yüzde 25.5 olarak açıklandı ama bu rakam 2000 yılında yüzde 32 idi.
Bu düşüşün nedeni tabii ki, doğurganlık hızındaki azalma. Yine TÜİK verilerine göre, 2001 yılında 2,38 olan toplam doğurganlık hızı, 2023 yılında 1,51'e geriledi. Yani nüfus yenileme hızının, 2.10’un altında kaldı. Türkiye ortalaması böyle ancak Güneydoğu Anadolu’da çocuk doğurganlık hızı bu ortalamadan yüksek. Şanlıurfa yüzde 3.27 ile zirvede.
TÜİK’in çalışmasında bir veri dikkatimi çekti.
Günde en az bir kez et, tavuk veya balık içeren yemek yeme oranı yüzde 69.8; Maddi imkânı olmayanlar yüzde 23.1; diğer nedenlerle yiyemeyenler ise yüzde 7.2.
Her gün balık, tavuk, et yiyenlerin oranının yüzde 70 olması bana ilginç geldi. Çalışmayı yapanlar verileri doğru işlemiştir ancak halkımız belki de utancından yiyemiyoruz diyememiştir diye düşünüyorum.
Bir başka veri ile çapraz kontrol yapalım: Paralı okul gezilerine ve okul etkinliklerine katılabilme oranı yüzde 55. İmkânı olmayanların ve başka nedeni olanların toplamı da yüzde 45. Yani iki aileden birisinin olanağı yok. Bu veri daha gerçekçi.
Bir de gelir paylaşım oranlarına göz atarsak:
Gelir düzeyine göre yüzde 20’lik dilimlere ayrılan kesimlerden, en yüksek gelire sahip kesimin payı 2013’te yüzde 45.9 iken, 2023 yılında yüzde 49.8’e yükseldi. Yani nüfusun beşte biri milli gelirin yarısını alıyor. Nüfusun yüze 40’ı da gelirden yüzde 17 pay alırken, 2023’te yüzde 15’ten az pay alıyor.
Özetle, gelir dağılımı giderek bozuluyor ve yoksulların sayısı artıyor.
Hal böyle olunca da vatandaş çocuk yapmaktan kaçınıyor. Çalışanlar gelecek garantilerinin olmadığını düşünüyor. Öğrenciler diplomayı alınca yurtdışına gitmeyi planlıyor. Çalışanların ev alabilme hayalleri suya düştü. Yeni araç alabilme şansları bile yok.
Böyle bir durumda evlenme yaşı da ilerledi, evlenince çocuk yapma “programları” da aksadı.
2023’te yüzde 1.51’e düşen doğurganlık oranı, eğer üretim teşvik edilmezse ve gelir dağılımı çalışanlar, emekliler yararına düzeltilmez ise daha da düşer. Bu da nüfusun yaşlanması demek. Çalışma yaşamında göçmenlerin artmasının bir nedeni de budur.
Siyaset savaşlarının ötesinde, gelir dağılımı çalışanlar, emekliler yararına düzeltilmeli, sanayici ve çiftçiler mali yönden desteklenmelidir.
Yoksa vay halimize.