Kitabevinden içeriye girdim. Şadan hoca (Şadan Gökovalı) kitap bakıyordu. Beni görünce selamlaştık ardından sordu, “Semt kitaplarından nereyi yazacaksın?”
Bir hafta önce Fergül Hanım aramış, yeni bir projeye başlayacaklarını anlatmıştı. İlk kitabım “Amtafarak” çıkalı birkaç ay olmuştu. Fergül hanım öykülerimi ilk okuyan kişilerdendi.
Avrupa Konseyi tarafından 2010 Avrupa Kültür Başkenti ilan edilen İstanbul kentini, taşıyacağı unvanla ilgili olarak 2010 yılında gerçekleşecek etkinliklere hazırlamak üzere kamu kurumları ve sivil kuruluşların sürdürdükleri çalışmaları koordine etmek amacıyla İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı kurulmuş Heyamola yayınları İstanbul semtlerini orada yaşayan yazarlara yazdırmış, büyük ses getirmiş yanlış hatırlamıyorsam ilk on proje içerisine girmiş.
Yayınevi bu fikri tüm illere yaymaya karar vermiş. İlk İstanbul ile başlayan proje, Fergül Yücel’in danışmanlığında İzmir’e taşınmıştı. Herkesi arayıp hangi semti yazabileceklerini soruyordu. Yağmurlu bir akşamüstüydü, Kıbrısşehitleri’nden çıkıp Talatpaşa caddesinden karşıya geçmeye çalışıyordum. Telefonum çaldı. Fergül hanım uzun uzun projeyi anlattı. Hiç düşünmeden kabul ettim.
…Kitabevinden içeriye girdim. Şadan hoca (Şadan Gökovalı) kitap bakıyordu. Beni görünce selamlaştık ardından sordu,
“Semt kitaplarından nereyi yazacaksın?”
“Gültepe’yi yazacağım Hocam. Siz nereyi yazacaksınız?” dedim.
“Kadifekale. Gültepe’yi çok severim,” dedi ve ardından hepimizin bidiği o dizeler döküldü dudaklarından,
“Gültepe semti burası,
İzmir’e tepeden bakar.
Ama İzmir uzakta,
En az masallar kadar.”
Haldun Taner’in Keşanlı Ali Destanı’ndan bir uyarlamaydı bu.
“Sineklidağ burası
Şehre tepeden bakar
Ama şehir uzakta
Masallardaki kadar” (s. 21)
Kitabın ilk sayfasına bu şiiri koydum. Yazım sürecini ve kitabın hikâyesini birçok yerde anlattım. Tekrar Gültepe’den bahsetmemin nedeni ise birkaç ay önce yaşadığım bir anı…
Kitabevlerini dolaşırken Kırmızı Kedi’de Aydın’a rastladım. (Kendisi Gültepeli, hala orada oturuyor.)
“İletişim Yayınları Gültepe kitabı çıkarmış, gördün mü?” dedi.
“Haberim yok, İstanbul Gültepe’dir, Bizim Gültepe’yi kim yazacak ki?” dedim.
“Yok bizim Gültepe,” dedi. Kendinden emin. Hemen telefonumdan araştırmaya başladım. Kapakta ‘Gültepe Belediyesi’ binasını görünce Aydın’a dönüp,
“Bizim Gültepe burası,” dedim.
41 Semt 41 Yazar serisinde hepimiz yayınevinin isteği üzerine kendi yaşamımızdan yola çıkarak semtleri anlattık. Tarih ya da araştırma-inceleme kitabı değil; yazarın çocukluğu, gençliği, yaşlılığı üzerinden semtin bir portresiydi ortaya çıkan. Kitapları özel yapan da buydu.
Turgay Gülpınar’ın İletişim yayınlarından çıkan Yerel Hükümet: Gültepe Bir Özerklik Deneyimi (1973-1980) kitabında bu gerilimi, İzmir kent merkezine yaklaşık üç kilometre uzaklıkta tepelik bir alanda kurulan Gültepe’ye “yerel özerklik” merceğinden bakarak çözümlüyor. 12 Eylül darbesi sonrasında büyük kentlerin yakınındaki belediyelerin kapatılmasına ilişkin kararla tüzel kişiliğine son verilen belediyelerden Gültepe’yi, 1950’li yıllardan itibaren Türkiye siyasal hayatında yerelliğe bakışın değişimleri/dönüşümleri içerisinde konumlandırarak yerel özerkliği bir idari statü olarak değil, yerelden kurulan, ağırlıklı olarak gündelik pratiklere dayanan bir ilişki olarak yeniden tartışmayı öneriyor.
Bir semtin akademik ve tarihsel boyutunun ne kadar önemli olduğunu da bizlere gösteriyor. Bizler o dönem Gültepe’yi çocukluk ve gençlik yolculuğumuza eşlik eden bir semt olarak görmüş olabiliriz. Oysa zaman içerisinde fark etmeden semtin tarihinin birer parçası olmuşuz. Turgay Gülpınar’ın kitabını okuyunca bunu daha iyi anlıyoruz.
Orhan Berent kitap üzerine çok güzel bir yazı kaleme almış. Bu sabah Ali Rıza Avcan paylaştı. Yazıya şöyle başlıyor,
‘Geçenlerde akademisyen Turgay Gülpınar’ın İletişim Yayınları’ndan çıkan Yerel Hükümet: Gültepe – Bir Özerklik Deneyimi (1973-1980) adlı eserini okudum ve bitirdiğimde içimden şöyle dedim: “Bu kitapta bilim var!” Çünkü müellif Türkiye’nin ve İzmir’in yakın tarihine damga vurmuş bir vakayı anlatırken onu tüm yönleriyle analiz ediyor.’
Sonra devam ediyor…
‘Su sıkıntısı kangrenleşmiş bir sorundu ve bunun üzerine düzgün bir kanalizasyon sisteminin olmaması da yerleşimcilerin belini büküyordu. Bir tür öteki İzmir’di. Ulaşım sistemi mevcut olmadığından sabahleyin aşağı şehre hayatını kazanmaya yayan inenler, evlerine dönerken de dik yokuşları iman gücü ve peygamber vitesiyle aşmaya çalışıyor, mesaiye her gidiş dönüş belde sakinlerine hac yolculuğuna benzer külfetleri yaşatıyordu.’
Öteki İzmir’i en iyi kim anlatır diye soracak olsanız size hemen semtleri yazdığımız serinin 47. kitabı olan “Öteki İzmir’in Çocukları” eserinin sahibi Orhan Berent derim…
Gültepe sokak çocuklarının oyun bahçesiydi.
Sokak çocuğu kime denir?
Annesi babası çalışan, evde yalnız kalan, sürekli sokakta olan, üstü toz, kir, pis içinde, kışın burnu akan, sümüğünü koluna silen, değnekten atı olan, ‘Suratını köpek yalasa doyar’ sözlerine maruz kalan çocuklardır onlar.
4 Ekim 2025 Cumartesi, 17:30 – 19:30
“Direnişten Özerklik Deneyimine Bir İşçi Semti Gültepe”
söyleşi ve imza etkinliği için hepinizi Turgay Gülpınar ile birlikte Yakın Kitabevi’ne bekliyoruz.