Her gecenin şahsına münhasır bir hüznü var. Birini yazsam diğeri boynu bükük doğuruyor gününü. Birine dokunsam diğeri bin ah dökülüyor eteklerime.
Hangi geceyi buyur edip ’gel otur iki mutsuzluğun belini kıralım’ desem, diğerleri boncuk gibi dizilmiş hayatımızın boynuna. Ha koptu ha kopacak, ha boğdu ha boğacak, ha savruldular ayaklarımızın dibine ha savrulacaklar.
Bu hafta benim hoş sohbet masama sizi misafir etmeyecek, sizin masanıza misafir olacağım, hem de cebimde can sıkan birkaç konuyu sıkı sıkıya tuttum masanın ortasına bırakmak üzere bekletiyorum. Kahvenin kırk yıl hatırı varmış ya, ne o kahveyi içerim ne de o kırk yılı üstünden geçerim tadında bir hafta geçirdim. Hangi kırk yıl efenim, arkamızı dönünce içilen kahveyi geçtim, yapılan güzelliklerin bile ışık hızıyla unutulduğu ve nankörlük balçığına boğazımıza kadar battığımız bir toplumda insan kalmayı başarabilirsek insanlığımızdan öpüp başımıza koyacağım..
‘Oradan oraya nasıl savruldun. ’ Diyenleriniz olacaktır elbet. Ülkem gibiyim efenim, bir yanım bahar bahçe, çocuklukta hiç binmediğim oyuncakların tepesinden kahkahalarımla boğuyorum tüm kötülükleri. Bir yanım zehir zemberek karanlık bir zindan, üzüntüden geberdi geberecek.
Ben bir oraya bir buraya savrulurken, bir anda boğazıma takılıyor Umut Can ve Melisa Şimşek’in son nefesleri. Umut yirmi iki yaşında Melisa ise daha on altı yaşında. Sivas’ta elleri bağlı şekilde ölü bulundular. Babalarının borcu yüzünden öldürülen bu iki kardeşi öldürdüğü söylenen H.S muhtemeldir ki, öyleyse bile birkaç yıl yatıp, bilmem ne indirimi alıp yine aramıza dönüp elini kolunu sallayarak gezecektir.
Bitti mi dersiniz haftanın karanlığı, bitmedi elbet. Sırada Erol Eğrek var. Çalık Holding'in Türkmenistan'daki tekstil fabrikasında çalışan Erol Eğrek, işten çıkarıldıktan sonra 7 milyon TL’lik tazminatını 10 yıl boyunca alamadı. Holding'in Şişli'deki binası önüne giden Eğrek, burada kafasına silah dayayarak tazminatını istedi. Çalık Holding'in korumaları olduğu iddia edilen yaklaşık 10 kişi tarafından elindeki silahı alınan Eğrek, darp edildi, hayatını kaybetti.
Eski bir tekstil işçisi olarak sekiz yıl boyunca uğraştığım bir davada uğramadığım iftira kalmadı diye dert yanıyordum dönem dönem. Erol Eğrek olayını duyunca şanslı olduğumu düşünmeye başladım. Şans değildi belki de, cesaretsizlikti. Dava süresi boyunca yaşattıkları psikolojik şiddet ve itibarsızlaştırma hamlelerine fabrika önüne giderek mücadele etme cesareti bulsaydım belki aynı sonu yaşamış olacaktım.
Bitti mi dersiniz efenim, bitmedi elbet. Annem pek yapmaz da, sürekli arkama bakarak yaşamaya çalıştığım bu hayatta bu yaşıma kadar yaşadıklarımın yarısından azını bile bilmeyen bir anne olarak çok korktuğum dönemlerde kurduğu bir cümle vardı. ‘Gündüz gözüyle kimse kimseye bir şey yapmaz. ’ Der kaynanasının kurduğu başka bir cümleyle devam ederdi ’Herkes insan evladı.’ Gündüz gözüyle yaşadığım şeyleri bilmediği için mi öğretilerle devam ettiği için mi bilmem çok duydum bu cümleleri.
Buradan cevap vermiş olayım. Gündüz gözüyle Şişli’de bir kadın cani bir erkek tarafından ulu orta, sokak ortasında, insanların içinde katledildi! Defalarca kurşunlandı Bahar Aksu. Biz dün de annemin söylediği gibi insan evladı falan formunda değildik bugün de öyle değiliz. Bizim ülkemizde dün de ulu orta kadınlar öldürülüyordu bugün de öldürülüyor. Bizim ülkemizde dün de ensest ya da çocuk tacizleri vardı bugün de var. Bu kadar gündem olmasının ve sanki yeni oluyormuş gibi görülmesinin sebebi sanırım sosyal medya.
Bitti diye geçiriyor musunuz içinizden? Bitmedi elbet ama bana ayrılan sayfanın sonuna yaklaştık. Tüm gazeteyi sadece ben çıkarsam yetmeyecek kadar acılarımızın sonuncusunu yazıp gerisini güzel insanların güzel yüreğine emanet edeceğim. Giresun’da bir lisede eski hükümlü Abdullah Turan, Yonca Çavuş ve Rana Çavuş Gökçen’i öldürdü. Yanlış duymadınız, bu olay bir okulda yaşandı. Hani o güzelim memleketin güzelim sokaklarında yürürken, sağımızdan solumuzdan geçen hangi katille selamlaşıyoruz bilmiyoruz. Bireysel silahlanmanın tavan yaptığı canım ülkemde, yüksek fiyatlar yüzünden yaşam savaşı verdiğimiz canım ülkemde, bugün de ölmedik diye neredeyse şükür namazı kılacağımız canım ülkemde en ucuz şey insan canı.
Yaz yaz bitmez kötülükler diyarından sesleniyorum. Bu kadar acı kalbimize ağır gelir efenim. Her haftaya en fazla üç acı sığdırabileceğim kadar yerim var bu hayatta. Haftaya sığan acılar kalbime ağır, kalbimize ağır geliyor efenim. Ben bir Sırrı Süreyya Önder değilim bu kadar adaletsizliği bize reva görenlere, bunca katili tecavüzcüyü aramıza salanlara, adaleti, hukuku kendine göre dizayn edenlere, bunca adaletsizliğe rağmen susanlara, oy verenlere hakkım helal değildir efenim.
Şimdilik yasaklanmadığını bilmenin muhteşem rahatlığı ve mutluluğu ile Yaşar Kemal’den minik bir cümle ile haftayı kapatıp, daha umutlu yazılarda buluşmak üzere diyeyim…
“O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.”