Seçimli demokrasi dünyada itibarın ölçüsü... Kimine göre hesap sormak için, kimine göre halktan yana bir yönetimi işbaşına getirmek için gerekli… Seçim bazısına göre bir oyuncak, bazısına göre kendine saygınlık kazandıran bir kurum…

Seçim manivelasını kullanarak iktidar değişikliği vatandaşın derdine çare bulabiliyor, bulamasa da bir sonraki seçimde çare bulacağına inandığı gruba destek veriyor.

Oysa seçimsiz yönetim öyle değil… Hitler, Mussolini, Franko, Kaddafi, Çavuşevski ve daha niceleri hesap vermeden ülkelerini yönettiler. Türkiye, özgür ortamları seven insanların ülkesi… Bırakın on yıllarca bilgi verilmeden yaşamayı, birkaç yıla bile tahammül edemiyor.

Ancak durum son dönemde gittikçe karışık hale gelmeye başladı. Yerel seçimlerde başarılı olanların bir kısmı “yasaya uygun olarak” bir biçimde görevinden alınıp yerine kayyum atanıyor. Öyle ki, kayyumdan sonraki seçimde yine seçimi kazanıp görevinden alınanlar var.

İşin bir başka trajikomik yanı, yerel seçimlerde başarılı olanların bir kısmı, neden seçimi kazandı diye eziyet altında, baskı görüyor…

Seçim ve demokrasi ikilisini içine sindiremeyenlerin kültürel birikimi bu kadar olsa gerek.

Kayyumlar devlet memuru olarak atanıyor. Siyasi iktidar ne derse yapmak zorunda… Halka bilgi vermek zorunda mı? Hiç de değil, onun patronu, onu oraya atayan…

Kayyum gelince sevinenler doğal olarak iktidar yanlıları, içinden sevinenlerin bir kısmı parti içi muhalifler. Bir kesim daha var ki, kendi çıkarı için kentin, ilçenin yakılmasından zerrece tereddüt etmeyecek olanlar… Bu konuyu biraz açayım:

İlçe yaşamı büyük kent yaşamından farklıdır. Örneğin Urla’da insanlar sohbeti sever, börtü böcekle iç içe yaşamaya, kelebeğe, arıya alışkındır. Yolların kenarında yetişen endemik bitkiler, çiçekler yaşamın ta kendisinden işaretlerdir.

Büyük kentlerden Urla’nın doğasına, denizine, domatesine, enginarına âşık olup da gelip yerleşenlerin bir kısmı kent yaşamından bir türlü kopamaz... Arabasıyla giderken yolların bazen tıkanmasından rahatsız olur, dükkânının önüne iki kasa domates, hurma zeytin çıkaran kişileri sürekli şikâyet eder… Her tarafın ilaçlanarak otların, çiçeklerin ölmesini isterken onların altında yaşayan solucanların, üstündeki uğur böceklerinin ve daha pek çok küçük canlının öldüğünü düşünmez ve umursamaz bile… Bu insanlar şunu da bilmezler ki, Akdeniz yaşamında hayat dışarıda yaşanır ve sohbetle süslenir.

Kayyum bunlar için bulunmaz nimettir. Sıcak yaklaşımları ve yağcılıklarıyla etkili olabilirler. Örneğin, 40 yıllık İskele pazarını kaldırtmayı başarabilirler.  On yıllardır çiçek satarak yaşamını kazanmanın ötesinde Urlalının abisi olanları yerlerinden ettirtebilirler.

Bunların geçici olduğunu kabul etmek gerek. 185 ortaklı kadın üretici kooperatifinin işlettiği, elleriyle ürettikleri börek, poğaça gibi herkesin evde yapmayı özlediği ürünlerin pazarlandığı o şirin kafeyi kapattırabilirler. O şirin kafenin yanına oluşturdukları şirin tentelerin altındaki küçük masalarda el işlerini, göz nurlarının eserlerini, turşularını, salçalarını satan ve bunu keyifle yapan gurur duyduğumuz kadınları başka yere sürdürtebilirler.

Üstelik belediye seçimini kazanan partinin ilçe yöneticilerinin ve kadın kooperatifinin yönetimine gelen önceki belediye başkanının, kayyumdan beklentilerinin getirdiği suskunluğu da buna ekleyebiliriz.

İnanıyorum ki, İskele meydanı yine kadınların hizmetleriyle, ürünleriyle, neşeleriyle şenlenecek. Biraz daha dayanmamız gerekecek. Biz her zaman çalışan kadınlarımızın yanındayız… O meydan da kadınlarımıza yakışır.