“Korku yöntemleri güçlüdür çünkü düşüncelerimizi meseleyi dikkatlice ele almaktan uzaklaştırıp, bu korkudan kurtulma planları yapmaya iter. Ancak tüm korku yöntemleri hayata geçmek durumunda değildir.”

Kaset iddiaları, gerçek dışı-kurgu videolar ile psikolojik hamlelere şahitlik ettik. Seçime günler kala saldırılar artıyor. Milletvekili adayları gözaltına alınıyor, gazeteciler cezaevine kapatılıyor, arabalar taşlanıyor. Yalan, iftira gırla. Her gün irili ufaklı, farklı biçimlerde saldırı haberleri ile seçim gününe doğru ilerleniyor. Zor yoluyla korku yaygınlaştırılmak isteniyor. İktidar seçimi kaybetmemek üzere tüm tuşlara aynı anda basıyor. 

Neredeyse çeyrek asır sürdürülen iktidar üzerine, “kaybetmez”, “kaybetse de bi şekilde bırakmayacak”, “ikinci tura kalırsa kesin kazanır” gibi kaygılar son sürat korkuyla birleşiyor, birleştiriliyor. Saldırılardan sonra gereğinden fazla sonuç çıkaranlar da “küçük azınlıklar” diyerek saldırıları küçümseyenler de iktidarın minderinde güreşmek durumunda kalıyor.

Korku ve Kaygı AKP’ye

Çok açık ki, klasik seçimlerden değil yaşadığımız. Paramiliter konsensüs ile gayrinizami harpçi bir ittifaktan da kimse “normal” koşullarda “seçim yarışı” beklemiyordu. Ancak çelişkiler, mücadele dinamikleri ve sosyo-politik ilişkiler göz ardı edilerek yapılan, “AKP’nin vardır bir planı”vari büyük tespitlermiş gibi ifade edilenler, tek adam rejiminin yaratmak istediği atmosfere hizmet ederken, gerçeği de gölgeliyor. 

Açıkça görülmektedir ki, AKP içerisinde hiç olmadığı kadar yükselen kaybetme korkusu ve kaygı, yer yer kliklerin ve onun üzerinden ifşaların çıkmasına neden oluyor. Aynı zemin saldırganlığı da üretebiliyor. AKP’de “bitiyor-tükendi” denilecek bir güç kaybı yaşanmasa da geçtiğimiz yıllara göre ciddi bir zayıflama görülebiliyor. Öyle söylendiği gibi İzmir’den, İstanbul’dan veya sadece Van gibi illere bakarak yapılmıyor bu tespitler. Erzincan, Aksaray, Uşak, Kayseri, Konya, Sivas gibi AKP’nin kalesi olarak anılan iller ile gözlemleniyor, yazılıyor, tartışılıyor.

KARARLILIK KAZANACAK!
Marty Jopson, “doğal seçilim” için “bir organizmaya çıkar sağlayacak şekilde gerçekleşmek zorunda değildir. Doğal seçilim kördür ve ileriye dönük plan yapmaz” tespitini yapar. Jopson, nesnel-mevcut koşullara ve ilişkiselliğe işaret eder. Tek merkezle okuma yapmaya kalkan yaklaşımların, tek taraflı avantaj beklentisini reddeder. Siyasi politik gelişmelerde de ne sadece muhalefet ne de iktidar cephesinden okumanın haklı çıkamayışı, Jopson’un tespitiyle paralellik taşır. Somut durumun, somut tahlili meselesinin önemi de buradan gelir. 

Neredeyse çeyrek asırlık bir AKP için “iyi bir plan yapıcı olduğu” çokça ifade edilir. Ama esas olanın “plan” yapabilecek veya planın hayata geçebileceği koşullara sahip olması gerekliliği göz ardı edilir. AKP için plan yapabileceği koşullar düne göre çok daha güdük. Yerel seçimler sonucunda büyükşehirlerde yaşadığı kayıp, ekonominin geldiği durum, uluslararası ilişkilerde yaşanan istikrarsızlık gibi bir dizi gelişme ile AKP’nin plan yapma kabiliyetinin köreldiği ve yönetme kabiliyetinin zayıfladığı açıkça söylenebilir. Faşizmin inşasını, hızlandıramamalarında ciddi payı olan kitleleri konsolide edemeyişleri de AKP ve cephesinin devam eden zayıflıklarından.   

Geniş halk kesimlerinin tek adam rejimini gönderme iradesi, AKP’nin zayıflayan iradesinden güçlü olduğu açık. İstedikleri kadar “plan” yapsınlar, elbette koşullar her iki taraf için dengede görünüyor. AKP ve küçük ortaklarında korku, halkın geniş kesimlerinde gönderme kararlılığı devam ederse “denge”, kararlılık gösterenden yana çözülecektir.