Mahalle kabadayısı mahalledeki herkesin koruyucusuydu. Başka mahallenin saldırgan tiplerinden gençlerini korur, mahallenin kızlarına sarkıntılık yapılmasına izin vermezdi. Eski Türk filmlerinde verilmek istenen mesaj, mahallede güçlü olanlar küçükleri, kızları, yaşlıları, esnafı korur, mahalleli birliği oluşur idi.

1950 yıllarında çarşıya giden kadın çocuğunu karakola bırakırken, bir süre sonra karakol kapısından girmek zorlaştı. Uyuşturucu sektörü uluslararası ilişkilerle devlet gücünü zorlar hale geldi.

Zaman içinde sosyal yapı değişti. Para bollaştı, sanayi kuruluşlarının, inşaat şirketlerinin üzerine mafya çöktü, yani para neredeyse, mafya oraya çöktü. Bunlardan birisiyle de yolumuz çakıştı.  1991’de 49. Demirel hükümetinde, DYP- SHP koalisyonunda, Prof. Onur Kumbaracıbaşı İmar ve İskân bakanı oldu. Ben İzmir’de taahhüt işleri yapıyordum. 68 Kuşağından arkadaşlarım bakanlığın inşaat ihaleleri yapan müdürlüğünde dönem arkadaşlarımızdan birinin genel müdür olduğunu söylediler. Kalktım Ankara’ya gittim. Randevu istedim, akşamüstü gel dedi. O saatte gittim, sekreterlikte oturdum, birsi daha vardı. Saat gelince ikimizi de içeri aldılar. Masanın karşısındaki iki koltuğa oturduk. Bir de baktım ki, karşımdaki İnci Baba. Neyse dedim, ben kendi işimle ilgiliyim ne de olsa.,

Derken İnci Baba ne iş yaptığımı sordu, İzmir’de taahhüt işi yapıyorum dedim. İnci Baba genel müdüre döndü, “Sayın genel müdürüm uygun görürseniz İskender kardeşimize İzmir’de destek olayım” dedi. Bunu “Himayeme alayım” gibisinden algılamak mümkündü. Canım sıkıldı, hatta sinirlendim. Belli etmemeye çalıştım ama yüz ifademden herhalde belli oluyordu. Genel müdüre, “Ben kimseden destek beklemiyorum, bakanlıktan bana küçük bir fırsat verilmesini istiyorum” dedim. İnci Baba esmerdi, bembeyaz oldu. Oradan kalkıp gittim, bir daha da konuyla ilgilenmedim. Diyeceğim o ki, o dönemde inşaat ihalelerinin dağıtımını İnci Baba yapıyor ve komisyonunu da alıyordu. ANAP döneminde yerleşen sistem yürümekteydi. 

Bir not daha vereyim; 1990’ların sonunda Macaristan’da şirket kurmuş ihracat işi yapmaya çalışıyordum. Macaristan Avrupa Birliği’ne başvuru yapmıştı. Ben de oradan oturum, zamanla vatandaşlık alıp Avrupa Birliğine oradan mal satmayı planlıyordum. Bir toplantıda Macar maliye bakanını dinledim. Şöyle dedi: Eskiden suç profilimiz farklıydı, şimdi değişti. Sonra açıklık getirdi; eskiden adi suçlar ağırlıklıydı, şimdi daha çok parasal, ticari suçlarla karşı karşıyayız. 

Evet, değişen dünyada sosyal yapı değiştikçe, yani insanların yaşamı daha refah içinde olunca, ekonomik yapıda sanayi ve teknoloji gelişince siyasetçi tipi de değişiyor.

Anımsayınız, İstiklal Savaşından sonra kurulan hükümette yer alan bakanların nitelikleri ile, 1950’lerde, 60’larda, 70’lerde kurulan hükümetlerde yer alan bakanların eğitim düzeyine ve kişisel karizmalarına bakın, bir de daha sonra görev alan bakanlara…

Montrö Antlaşması’nı yapanlar, o kadar uzak görüşlüler ki, 100 yıl sonra Rusya Ukrayna savaşında ülkemizi savaş riskinden uzak tutmayı başardılar.

İktidar yapılanmasına etki yapanlar ise inşaat müteahhitleri, uyuşturucu baronları, tarikatlar, cemaatler…

Başbakan, cumhurbaşkanı tiplemesi köy kökenli inşaat mühendisi Ispartalı barajlar kralından Kasımpaşa’da yetişmiş futbolcu ve bazı uluslararası cemaat liderlerinin dizinin dibine çökmüş birisine evrildi. Üslup ise yoksulu, haksızlığa uğramışı koruyan “kabadayıdan” benden olmayan düşmandır diye sevmediğine sürtük, çürük, hain diyen bir şekle dönüştü.

Halk, liderinin güçlü fakat sevgi dolu olmasını ve haklının yanında durmasını ister. Demokrasi haklı olan güçsüzün haksız ama güçlü olana hukukun üstünlüğünün uygulandığı bir yapıdır. Köroğlu, Dadaloğlu gibi ozanları tanımadan yapılan kabadayılık boşunadır. Göreceğiz.