Bayramda Çeşme nüfusu 1 milyon olacakmış diyenler biraz ezbere konuşuyor gibi...

Yok öyle bir şey.

Çeşme boş.

Oteller, plajlar, kulüpler sadece hafta sonu, o da eh işte ayarında iş yapıyor.

Geçen sene pandemi nedeniyle uçuşa geçen kiralık ev fiyatları kıçın kıçın gerilemesine rağmen o kiralıklar da boş!

Airbnb’den oda kiralayanların gözleri yaşlı.

Günübirlikçilerin favori plajları Ilıca, Pırlanta, Altınkum Mayıs-Haziran ayarında…

Bizim evimiz Ilıca plajına yürüme mesafesinde. Tam 35 yıldır bu plajın Temmuz popülasyonunu çok iyi bilirim.

Özellikle iki ay yani Temmuz ve Ağustos o kadar kalabalık olur ki hep şikayet ederdim.

Çeşme’nin en sevdiğim plajına iki adım ötede oturuyorum ama bu iki ay ne yazık ki izdihamdan denize gidemiyorum diye.

O kalabalıkların akşam giderken arkalarında bir çöp yığını bırakmalarını izlemek de çok üzücü ve sinir bozucu olurdu tabii.

Bu sene şöyle söyleyeyim hemen hemen her gün plajdayım ve ne rahatsız edici bir kalabalık ne rahatsızlık veren insanlar var.

Bomboş değil tabii ama geçen senelere göre üçte bir doluluk oranı var diyebilirim.

Benzin fiyatları günübirlikçilerin gelişini engellemiş görünüyor.

Biri bana bu yaz için bunları söylese çok sevinir koca bir ‘holley be!’ çekerdim.

                          ***

Ama işte yaşayınca öyle olmadı.

Tamam şikayetçi değilim tıpkı çocukluğumdaki, gençliğimdeki gibi bu güzelim plajın ve Çeşme’nin bu nispeten sakin halinin tadını çıkarıyorum ama insan üzülüyor ya hu!

Haramiler çala çala en sonunda çoluk çocuğun tatilini de çaldılar.

Orta sınıf, orta üst falan kalmadı.

Halk plajında kumdan kaleler yapmak bile lüks artık.

Bir kumru olmuş 65 lira. İçeceğiyle falan dersen dört kişilik aile altı üstü kumru yiyip 400 lira hesap ödeyecek.

Midye dolmanın tanesi 4-5 lira arası.

Haşlanmış mısır (darı) 30 lira…

Bir top dondurma 30 lira…

Kendin evde tost yapayım desen daha pahalıya patlayacak.

Tayland’a gittiğimde yoksul halkın evlerinde mutfakları olmadığını öğrenip çok şaşırmıştım.

Ev dediğim de teneke barakalar…  İnsanlar mutfak nedir bilmiyordu.

Ve herkes yemeğini sokakta yiyordu. Sokak satıcılarından aldıkları, naylon poşete konulan yiyeceklerle ömür geçiriyorlardı. Hallerine pek bir ah vah etmiştim.

Şimdi ise “acıma acınacak hale gelirsin” dedikleri durumu yaşamama çok az kaldı.

Çünkü yalnız yaşayan biri olarak artık evde yemek pişirmek, dışarıdan söylemekten daha pahalı.

Yani dışarısı da ucuz değil de işte ehven-i şer dedikleri…

                           ***

Satan taraf olanlar da çok mutsuz.

Restoran, otel, plaj işletmecisi arkadaşlarım fiyat söylerken utandıklarını ama aldıkları her ürünün fiyatının bir sonraki alımda anormal arttığını söylüyorlar. Elektrik zamları, kira artışları cabası.

Yani elbirliğiyle artık halk plajında tatili bile lüks hale getiren, sadece nefes alın yeter diyen bir ork sürüsünün elinde, çiğnenen onurumuzla yaşamıyor,  bu dünyada zaman dolduruyoruz.

Eskiden peynir-ekmek ikilisi yoksulluk belirten cümlelerin içinde yer alırdı.

Şimdi peynire de yaklaşılmıyor.

Ekmeği de yakında bulamayacağız çünkü ardı ardına buğday tarlaları ateşe veriliyor.

Evet ben bu her hafta  farklı bir yerde oluşan ekin yangınlarının kazara oluğuna asla inanmıyorum.

Sanki biri “sizi nan ekmeğe muhtaç edeceğim” diye yemin etmiş gibi.

Neyse zaman gösterecek … Bakalım kimin yemini, kimin duası, kimin bedduası kabul olacak.

Bu devran elbet böyle sürmeyecek.