Yerel seçimler yaklaşıyor. “Nasıl bir yerel yönetim olmalı?” sorusuna cevap aramaktan ziyade, “kim oldu, kim olmadı” tartışmaları devam ettiriliyor. Politik süslü lafların ardından, “ekipçilik” çıkıyor. Aday tercihine yönelik refleksler irdelenince, “birlikte iş yapabilme” kaygısı açıkça görülüyor.

Özellikle CHP, İYİP, Memleket Partisi, Zafer Partisi’nin merkezi ve yerel düzeyde sürdürdükleri tartışmalar, “ilkelerden” ziyade kamunun kaynağından ne kadar yararlanılabileceğine, pay edilebileceğine göre değişiyor. İttifak, alış-veriş ilişkisi olarak ele alınıyor. Kendi aralarında süren tartışma, savaş biçiminde ilerliyor. Kazanma değil ama kaybettirme motivasyonu belirgin hale geliyor. Kendi desteklediği aday açıklanmayınca bazı CHP’li yöneticilerden, “AKP kazansın da akılları başlarına gelsin” sözleri duyuluyor.

Yerel seçim tartışmaları, magazin programlarını aratmıyor. Örneğin Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi, reklam arası gibi iki gün tartışıldıktan sonra unutuluyor. Memlekette demokrasi, insan hakları, ekonomik, siyasal ve sosyal sorunların üstü örtülüyor. İşçi ve emekçi aileler bu ablukada nefes almakta güçlük çekiyor, geçmişi unutmak isterken geleceğe dair düşünmek, kabusa dönüşüyor.

Mevcut iktidarın çürümüşlüğü ile ortaya çıkan irin, her yeri kaplıyor. Sendikalar, dernekler bile seçim yarışını, pay kapma alanı olarak ele alıyor. Elbette herkes ve her örgütlenme böyle değil. Ancak giderek egemen hale gelen anlayışın bu olduğu açıkça görülüyor. “Tek adam rejimi”nin özellikleri/inşası memleketin tüm kılcal damarlarına sirayet ediyor.

Sokaklarda cinayet işleniyor, tedirginlik gündelik bir ritme dönüşüyor. Can güvenliği başta olmak üzere kimse kendini güvende hissetmiyor. Gri ve siyah arasında tercihe zorlanılıyor, beyaz demek suç oluyor.

Bu kadar da olmaz denilen ne varsa şıp diye oluveriyor. İtiraz ve mücadele mekanizmalarının paramparça edilişi ile saldırıların dozuna ayar çekme ihtiyacı dahi duyulmuyor. Engeller, engeller, engeller ile geçirilen zaman, can sıkıntısına dönüşüyor. Açlık sınırında değil de yoksulluk sınırında olmanın hayali kuruluyor. “Çok şükür bugün de başımıza bir şey gelmedi” denilerek buruk bir sevinç yaşanıyor.

İnşa edilen “Yeni Türkiye”nin bu yansımaları resmi muhalefeti de esir almış görünüyor. Bunca tartışana, “farkınız ne” denilince belirsiz bir yüz ifadesi beliriyor.

Elbette yaşanan gelişmelere rağmen ilkeleriyle ayakta kalmak için çabalayan, mücadele alanında pes etmeyenler de var. Zor günler zırhları deliyor, zor günler zırhları güçlendiriyor.