Hayat pahalılığı ve gıdaya erişimde yaşadığımız zorluk; toplumumuzun en önemli gündemini oluşturuyor.

İnsanımızın beslenme, barınma ihtiyacı ve ulusal gelirden hak ettiği payı alamaması, ülkemizi yönetenlerin de, bireylerin de gündeminin ilk sırasında.

Ekonomiyi düzlüğe çıkaramadan diğer problemleri çözmek de olası değildir.

Ekonomi; her türlü etkiden arındırılmış "steril" bir alan değildir, birçok faktörle iç içe ve doğrudan bağlantılı olarak şekilleniyor.

Ekonomi; kuvvetler ayrılığıyla, denge-denetim sistemiyle, yargı bağımsızlığıyla, öngörülebilir hukuk düzeniyle, basın özgürlüğüyle, üniversite özerkliğiyle, kamu yönetiminde liyakat, saydamlık ve hesap verebilirlikle, kurumların güçlendirilmesiyle, tüm bu faktörlerin bileşkesi olan nitelikli demokrasiyle doğrudan ilişkili ve etkileşim içindedir.

Tüm bu "olmazsa olmaz"lar yoksa; pahallığı da, işsizliği de, yoksulluğu da, Türk Lirasının "değer kaybı"nı da önlemek ne yazık ki mümkün değildir.

Bu bağlamda; tarımda "çöküş"ü yaşıyorsak, çiftçi -köylü üretimden kopuyorsa, tarım ve hayvancılık can çekişiyorsa; bunun temel nedeni, tarıma yeterli desteğin verilmemesidir.

Örneğin; yasaya göre her yıl milli gelirin yüzde 1'inin tarımsal desteğe ayrılması gerekirken tarımsal desteğe ayrılan pay 26 milyar lira.

Oysa milli gelirin yüzde 1'i 78 milyar lira. Yani; yüzde 1'lik payın 3 katı kadar az.

Avrupa Birliği ülkelerinde çiftçi başına 125 bin lira destek verilirken, Türkiye'de çiftçi başına verilen destek sadece 5 bin lira.

Bu arada; Türkiye 128 ülkeden tarımsal ürün ithal ediyor.

Bu tablonun bize anlattığı tarımın çöküşü ve "gıda krizi"ne sürüklenişimiz.

İCRADAKİ DOSYA SAYISI 24 MİLYON

Ekonominin tümüne ve sosyal yansımalarına baktığımızda gördüğümüz tablo da olumlu değildir.

•          Türk Lirası dolara endeksli hale geldi, dolarizasyon arttı.

•          Kur artışı cari açığı önlemede çözüm olmadı.

•          Dış ticarette ucuza satıp pahalı almaya başladık.

•          Merkez Bankası, yüzde 14'le bankalara para veriyor, hazine yüzde 22'nin üzerinde bir faizle borçlanıyor.

•          Kur korumalı mevduat hesabı, hazinenin üzerine taşıyamayacağı bir yük yüklüyor.

•          Merkez Bankası kağıt üzerinde faizi indiriyor, gerçek yaşamda faiz artıyor, Türk Lirası da giderek değer kaybediyor.

•          Borcunu ödemeyen yurttaşımız 4 milyonu aştı.

•          İcra dairelerindeki dosya sayısı 24 milyona ulaştı.

•          Türkiye Avrupa'da en yüksek işsize sahip 8'nci ülke.

Bir yandan üretimden uzaklaşan ithalata dayalı tarım sektörü, diğer yandan frenlenemeyen kur artışının tetiklediği yüksek enflasyon, belirsizlik ve öngörülemezlik; ekonominin tüm dengelerini alt-üst ediyor.

Sonuç olarak: Ülkemizde derin gelir dağılımı adaletsizliği ve giderek yoksullaşıp kaybolan orta sınıf problemini yaşıyoruz.