Nasıl anlatsam, kimlere anlatsam bilemiyorum. Öyle insanlar tanıyorum ve öyle insanların hikâyeleriyle hemhal oluyorum ki, içimden, bu hikâyeleri kendimle götürmek mi daha doğru yoksa yazmak mı, diyorum. Sanırım hiç olmazsa bir tanesinden başlamam gerek. Olmazsa ısrar etmem, bende kalır, alır meçhule götürürüm.

Adını vermeyeceğim. Çocuk. Belki de çocukluktan yavaş yavaş çıkıyor Onu tanıdığımda 5. sınıf öğrencisiydi. Okuluna bir imza ve söyleşi günü için gelmiştim. Etkinlik sonrasında, “Bakın, bu kız da bizim okulun yazarı!” dediler. Baktım: Karaşın, güzel bir kız çocuğu. Kibar. Mahcup. Ölçülü. Şiir yazıyormuş. Nâzım Hikmet’in, Can Yücel’in şiirlerini seviyormuş. Hatta bir yarışmada C. Yücel’in “Hayatta Ben En Çok Babamı Sevdim” adlı şiirini okumuş ve çok beğenilmiş. Çevrem çocuklarla çevriliydi, gürültülü bir ortamdı. Durumu idare etmek için kartımı verdim, “Yazdıklarını bana gönderir misin?” dedim.

Bir süre sonra okuduğu şiirin videosunu gönderdi. Ha, bir de kendini Sait Faik yerine koyarak yazdığı kısa bir anlatıyı… Abartmıyorum: Çarpıldım, inanamadım, olamaz, dedim. O sıralarda Sombahar adlı bir edebiyat sitesinde yazıyordum; Sait Faik’le ilgili olanını kendisinden ve öğretmeninden izin alarak siteye gönderdim. Yayımlandı! Site yöneticisi bile şaşırdı, inanmak istemedi.

Ardından diğerleri geldi: Şiirleri, hikâyeleri… Yaşını öğrenen edebiyat öğretmeni dostlarım bile takdir ve hayretle izlediler onu. Ona bazı kitaplar alıp armağan ettim. Arada bir buluşup yazıp çizmek üzerine uzun uzun sohbet ettik. Yakınlığımız o raddeye geldi ki, “Sen artık tıpkı Çilek ve Batı gibi torunumsun, seni onların yanına koyuyorum kızım” dedim. Buna çok mutlu olduğunu biliyorum. Olmalı da zaten.

Yıllar geçti. O, artık liseli bir kız. Boyu boyuma ulaştı. Ama bunca yıl inceliğinden, kibarlığından, o oturaklı halinden zerre ödün vermedi. Saygısını korudu. Okumak istediği kitapları artık kendi seçiyor ve okuyor. Aramızdaki yaş farkı 53… Buna karşın Türk ve dünya edebiyatı hakkında uzun uzun konuşabiliyor, varsa fikir ayrılıklarımızı açık yüreklilikle ortaya koyuyoruz. Umarım ötekilere benzemez. Çünkü bütün ötekiler, belli bir zaman geçtikten sonra insani ilişkilerini (gerçi zamane çocuklarının birçoğu yazık ki hep öyle!) besleyip büyütemediler; benimle edebiyattan felsefeye, siyasetten psikolojiye konuştukları zamanları arkalarında bırakarak, minneti ve vefayı unutarak “o güzel atlara binip gittiler!”

Biliyorum: Benim küçük yazar dostum, torunum, hayatı boyunca ilişkisini kesmeyecek benimle; arayacak, soracak, binlerce kuşun sesiyle seslenecek bana, gözlerinin içi gülecek ve içtenlikle sarılacak. Ben de onu yüreğimde saklayacağım.