Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Evet, kadınlarının sorunlarının senede bir gün de olsa konuşulduğu o gün geldi çattı.

Bütün kadınlar aynı diyemem. O yüzden ben bugün sadece kendi bakış açımdan bahsedeceğim.

Mesela çok küçük yaşlarda sadece kız çocuğu olduğum için gördüğüm baskıdan. Kıyafet baskısı, erkeklerden uzak dur baskısı, öyle oturma, böyle konuşma baskısı...

Neden erkekler bakacak diye istemediğimiz gibi giyinmek zorunda bırakıldık biz?

Hiçbir zaman güçlü bir kadın olmak için eğitilmedik mesela. Hep erkeğin kanatlarının altında, koruma altında olması gereken bir varlıktık sanki. Ondandır herhalde 'Kadınlar bize emanettir', 'Kadınlar çiçektir' şeklindeki söylemlere karşı nefretim.

Mesela birçok kadının gururla söylediği veya kendini farklı hissettiği şu evlenince eşlerinin soyadını kullanma durumu benim tamamen isyanımdır. Niye ya? Yıllarca kendi soyadımla gezmişim, evlenince neden kocamın soyadını almak zorundayım ben? Bir de bazı kadınlar artık soyadım bu oldu diye övünürler ya hiç anlamam açıkçası. Anayasa Mahkemesi de bu konuda kadınlara hak veren bir karar aldı. Karar Resmi Gazete'de de yayımlandı. Ancak hala konu ile ilgili düzenleme yapılması bekleniyor. Yıl 2024, hala bekleniyor...

Başka bir durum da şu kütük meselesi. Babanın kütüğündeyken evlenince kocanın kütüğüne geçersin. Adeta tapu verir gibi. Bu durum bir tek beni mi rahatsız ediyor acaba diye az düşünmedim değil hani. Kadın resmen erkeğin malı gibi düşünülüyor. Birçok kadın cinayetinin nedeni de bu. 'Ya benimsin ya toprağın' anlayışı. Erkek her istediğini yapabilir ama kadın erkek ne derse onu yapmak zorundadır sanki.

Birçok kadının daha fazla çalışmasına rağmen erkeklerden daha az maaş aldığı bir dünyada yaşıyoruz mesela...

Ha bir de o kadar çalışıp eve gidip eşine hizmet etmek zorunda kalan kadınlar var... Akşama kadar evde boş boş yatıp karısının işten gelip kendisine yemek hazırlamasını bekleyen erkekler de ayrı isyanım.

Bazen düşüyorum da kadınlar gerçekten çok güçlü varlıklar. Aslında güçlü olmak istedikleri için değil, mecbur oldukları için güçlü olan kadınlar. İş, ev, çocuklar, koca... Bu kadar şeyi aynı anda idare edebilmenin nasıl bir şey olduğunu erkeklerin anlaması mümkün değil.

Sevilmek isterken sadece seks olarak görülmenin ne demek olduğunu da erkeklerin anlaması mümkün değil.

Her ay ağrı çeken kadınların yaşadığını ayda yılda bir hastalanan erkeklerin anlaması da mümkün değil.

Veya kılık-kıyafetine karışılmasının ne berbat bir şey olduğunu da erkeklerin anlaması mümkün değil.

Çocuk doğurmak istemeyen bir kadına sürekli 'Çocuk yap, çocuk yap' diye baskı uygulanmasını da erkeklerin anlaması mümkün değil.

Mal gibi görünüp babadan kocaya verilmesini de erkeklerin anlaması mümkün değil.

Sırf boşanmak istedi diye öldürülmenin ne demek olduğunu da anlamanız mümkün değil...

Yani bu işler yılda bir kez çiçek vermekle, iki güzel sözle çözülecek işler değil.

Yazacak çok şey var da diyorum ya anlamanız mümkün değil...