İzmir’in göbeğinde İzmirlilerin çok iyi bildiği gölgesinde en az bir kez oturduğu, yolu İzmir’e düşenlerin ise önünde mutlaka fotoğraf çektirdiği bir anıt vardır. Bu anıt 2003’te Cumhuriyet’in 80. yılı için Ferit Özşen tarafından yapıldı.

Anıt, mermer kaplı bir kaide ve bu kaidenin üzerine yerleştirilmiş on atlının betimlendiği bakır bir heykelden oluşur. Toplam uzunluğu 13,5 metre olan anıtın kaidesinin güney cephesinde basın özgürlüğü, batı cephesinde yargının bağımsızlığı, doğu cephesinde sosyal devlet tasvir edilir. Kaidede ayrıca, üretim, eğitim ve sporun gelişimini anlatan kabartmalar vardır. Bir cephede ise demokrasinin önemine dikkat çekmek için siyasi parti ve sendika isimleri yazılıdır.

Bu anıta tarihi bir eser diyebilir miyiz bilmem ama AKP iktidarı ile yaşıt anıt; Türkiye’nin son 20 yılına tanıklık etmiş, üzerinde taşıdığı figürler dolar karşısında TL gibi değer kaybetmiştir.

Bu anıt, onlarca miting, halk isyanı görmüş Gündoğdu Meydanı’nda bulunan Cumhuriyet Ağacı Anıtı’dır.

Malumunuz bu ara seçim falan derken Cumhuriyet Ağacı Anıtı’nın misafiri çok oluyor. Bayrakların biri sökülüyor, biri asılıyor. Misal 29 Nisan’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hemen ertesi gün 30 Nisan’da ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu meydanda boy gösterecek. Erdoğan deplasmanda olduğu için bildiğimiz konuları yine açacak, ‘İzmir’e suyu biz getirdik’, ‘Bu koku İzmir’e yakışıyor mu?’ falan diyecek. Şimdiye kadar hiç sıralamamış ve verdiği tüm vaatleri tutmuş gibi aynı vaatleri yeniden sıralayacak. Kılıçdaroğlu şüphesiz daha rahat olacak mevcut karanlığın altını çizecek meydanı dolduranlardan ‘Kurtuluş’ için oy istenecek, ‘Bahar gelecek’ diyecek ‘14 Mayıs’ta her şey değişecek’ diyecek.
İki liderinde kafasını kaldırıp Anıt’a bakacaklarını sanmam ama keşke baksalar ve yüzleri belirsiz süvarilerin rüzgârı nasıl arkalarına aldıklarını görebilseler.

Neyse ki akşama kalmaz şenlik dağılacak, bayraklar sökülecek ve meydan ertesi gün 1 Mayıs’ta ev sahiplerine kalacak. İzmir’in işçileri emekçileri her yıl olduğu gibi bu yıl da ara sokaklardan meydana akacak. Anıtın kaidesindeki gibi işçiler, emekçiler, doktorlar, avukatlar, öğretmenler kendi talepleriyle hep bir arada olacak. Hafta sonu yapılan mitinglerde hiç adı geçmeyen,‘Taşeron yasaklansın’, ‘İşten çıkarmak yasaklasın’ ve ‘Kıdem tazminatına dokunma’ gibi hayati taleplerin olduğu pankartlar taşıyacaklar.

Şüphesiz ‘kurtuluş’, hayatı var edenlerin taleplerine kulaklarını tıkanların eliyle değil, heykelin üzerindeki atlılar gibi isimsiz kahramanların elleriyle olacak.

O yüzden bu sene her yıldan daha kuvvetli çıkmalıyız alanlara, unutmamak gerek, 14 Mayıs’tan önce 1 MAYIS var!

***

Bir çağrı da meslektaşlara

Yukarıda yazmıştım Cumhuriyet Ağacı Anıtı’nın bir cephesinde basın özgürlüğü tasvir edilmiştir. Bugün sigortasız, güvencesiz, esnek saatlerde ve açlık ücretine çalışmaya mecbur bırakılan, temel haklar için mücadele etmek zorunda kalan biz gazetecilerin bir görevi de özgür basın için mücadele etmektir. Mesleği gereği her yıl binlerce gazeteci, çalışmak için alanlarda oluyor ama maalesef kendi sendikalarıyla, meslek odalarıyla birlikte yürüyemiyor. Milyonların sesine kulak veriyor ama kendi taleplerini haykıramıyor. Ama değişim rüzgârı esiyor, basın emekçileri Türkiye Gazeteciler Sendikası’nda örgütleniyor, her geçen gün örgütlü iş yeri sayısı artıyor, koşullar değişiyor. Bu yıl rüzgâr biz basın emekçilerinin de yelkenlerini dolduruyor. Gelin bu rüzgârı arkamıza alalım, bu yıl bu paradoksu kıralım, 1 Mayıs’ta kendi haklarımız için TGS pankartı ardında hep birlikte yürüyelim.