Bütün namlular bize göredir.

Bize göredir çarmıhlar, mezarlıklar;

bize göredir yalnızlıklar.

Biz şehre duyurulan bir kara haber.

Biz bütün ölmüşler, gömülmemişler.

Biz yazgısında gül bitmeyenler…*

Yazmak bazen çok zor olabiliyor. Zihninin içinde zamanın akışı gibi hızla akıyor kelimeler ama yan yana getiremiyorsun. Sen uyumaya, yemek yemeye, evde doğalgazı açıp oturmaya utanıyorsun. Enkazdan çıkanları alkışlamaya utanıyorsun. Bir yerlere seyyar tuvalet gitmiş diye, bir bebeğe biberon ulaşmış diye biraz için rahatlıyor. Anında bir çaresizlik düşüyor önüne başka bir derde derman olmak için çırpınıyorsun.

Sen yardım toplama alanlarına yavaş adımlarla yürümeye utanıyorsun, onlar; günlerce yardım götürmedikleri şehirlerde tespih taneleri gibi dizilip açıklama yapmaya utanmıyor. Sen, “Ne yazsam okuyanı daha az üzerim?” diye düşünüyorsun. Onlar kendisini eleştirenlerin defterini tutmaya utanmıyor. Madem defterler tutuldu açılmayı bekliyor, biz bu kez sizden önce açalım defterleri. Öyle en başından tuttuğumuz, yangınımıza su dökmediğiniz defterleri falan da değil, şu son 7 günde tuttuğumuz defteri bir ortaya saçalım;

*On ili ve 13 milyon insanı etkileyen deprem için, Türkiye’nin en organize gücü olan TSK’yı kullanmadınız. Depremin ilk günü 6 Şubat’ta depremin etkilediği bölgelerde görev almak için 3 bin 500 asker görevlendirdik diye açıklama yaptınız. (‘Asrın Felaketi’ diye nitelendirilen ilk deprem 17 Ağustos’ta 15 general, bin 392 subay, bin 896 astsubay ve 33 bin 199 erbaş ve er görev yapmıştı. Askeri uçaklar deprem bölgesine sağlıkçı götürmüş, yaralı tahliye etmişti.)

*TMMOB’un ‘Burası fay hattı, yapmayın’ diye uyardığı sizin inatla inşa ettiğiniz, Hatay Havalimanı pisti, kâğıt gibi yırtıldı. İlk gün bu tespit edildi. Hatay’a ulaşmak için bir ‘B Planı’ yapmadınız. İlk gün insanları bir yudum suya muhtaç ettiniz. 

*Daha ilk gün AFAD koordine merkezi dediniz. Her şeyi AFAD koordine edecek dediniz. Bölgeye gitmeye çalışan binlerce kurtarma ekibini 12 saat Sabiha Gökçen’de, yurt dışından desteğe gelen ekipleri Adana Havalimanı’nda beklettiniz. Enkaz altında kalan insanlarımız sosyal medya aracılığı ile yardım istedi. Birbirini hiç tanımayan milyonlarca insan deprem bölgesindeki tanıdıklarını, ünlü sanatçıları, fenomenleri organize etti, kurtarma ekibi göndermeye çalıştı. 

*En güvenli yer bildiğimiz kamu binaları yıkıldı. (Bunları da yazdık ama bu sonranın konusu) Hastaneler yıkıldı, çoğu ile siz hastane kuramadınız komedyenler hastane kurdu. 

*Hastanede günlerce uykusuz can kurtarmaya çalışan sağlık çalışanlarına ilk üç gün değil sıcak bir içecek, su bile veremediniz.

*Enkaz konusunda en deneyimli iş kolu olan madencileri, inşaat işçilerini çağırmayı akıl edemediniz. Kendi imkânlarıyla gelen madencilerin izin vermeyen patronlarına bize salladığınız gibi parmak sallamadınız. (Siz organize edip getiremediniz ama son iki günüdür en çok insan kurtaran o madenciler oldu.)

*Birinci gün, ikinci gün, üçüncü gün, dördüncü gün ses gelen enkazlara, beşinci gün gittiniz ‘ses yok’ dediniz. Sizin gidemediğiniz enkazlara giden kurtarma ekiplerinin, iş makinelerine, vince ihtiyacı oldu. Vatandaş kendi arasında organize oldu, başka şehirlerden vinç buldu. AFAD organize edecek diye, il girişlerinde günlerce vinç beklettiniz. 

*Sizin gitmediğiniz enkazlara siviller koştu, gece cep telefonu ışığı ile enkazdan insan çıkardılar. Televizyon kanallarının kameraları ışık tuttu. Siz yoktunuz.

*İnsanların cenazeleri günlerce sokaklarda kaldı. Siz yoktunuz.

*Depremin öldürmediği insanımız enkaz altında soğuk öldürdü. Siz yoktunuz. 

*Sizin olmadığınızı görmeyelim diye, insanların yardımlaştığı sosyal medyayı yavaşlattınız. Kendi ülkemizde haber alabilmek için bizi yabancı ülkelerin altyapısını kullanmaya mecbur ettiniz

*Enkazdan insan kurtarmaya değil, banka ATM’lerini kurtarmaya ekip yolladınız.

*Depremin ikinci günü OHAL ilan ettiniz. Deprem bölgesinde gazetecilerin görüntü almasını engellediniz, yağmayı, linçi engelleyemediniz.

*Ekranlara çıkan, Adıyaman’da Hatay’da, altıncı gün bile bir tane kurtarma ekibi görmemiş insanların, “Devlet nerede?” diye sormasına bile izin vermediniz. Gerçekten neredeydiniz? Biz 2 odalı evlerimize sığamadık. Siz 1000 odalı saraylarınıza sığabildiniz mi?

Rantınızla, imar affınızla öldüremediğiniz insanları, hantallığınızla, beceriksizliğinizle günlerce enkaz altında bırakarak öldürdünüz.

ASRIN FELAKETİ DEĞİL SİZ ÖLDÜRDÜNÜZ!

(Daha neler neler yaptınız da biz acıdan üzerinde duramadık. Madem defter tutuyorsunuz bunları da yazın bir kenara.)

(* Yazının başındaki şiir Yılmaz Odabaşı’nın “Allah’ın üvey evlatları” şiirinden alıntıdır.)