Türkiye’de ve Dünya’da oynanan profesyonel liglerde transfer sezonları açılmış bulunmakta. Geçtiğimiz yıllardaki gibi bol harcamalı az kazançlı bir dönem daha bizleri bekliyor.

En baştan söyleyeyim bu bir transfer yazısı değil, yapılagelmiş alışkanlıkların eleştirisidir.

Eleştirmek kolay aslında, olması gerekeni de söylemeye çalışacağım. 

Diyeceksiniz ki bunu herkes biliyor da, kulüpler bilmiyor mu? 

Biliyorlarsa neden yapmıyorlar?

Kim için yapmıyorlar? 

Kim onlara bunu yaptırmıyor? 

Türkiye’de transfer sezonunun açılmasıyla onlarca isim hemen piyasaya çıkar. Yok o oyuncu bu kulüple görüştü, yok bu takım o oyuncuyu istedi vs. diye dünyalar kadar haber çıkmaya başlar. En baştan söyleyeyim, bu söylentilerin yüzde 99’u menajer ve muhabir şişirmesidir. Olay tam olarak şöyle dönüyor;

Takımında mutsuz olan bir futbolcu, önce menajerine talimat veriyor ya da tam tersi menajerin parası biterken oyuncuya sana transfer yapalım diye teklifte bulunuyor. İşte bu aşamadan sonra muhabirler, bazı sosyal medya kanalları ile taraftarlara transferi pompalamaya başlıyor. Gazı alan taraftarlar, kulüp yönetimine baskı yapmaya başlıyor. İletişimi iyi yöneten kulüpler, bu baskıdan etkilenmeden çıkmayı başarabilirken, bu konuda başarısız olanlar kulüpler, yangına teslim oluyor. 

Menajerler ile ilgili geçtiğimiz dönemlerde bir yasa çıkmıştı hatırlarsanız. Merak edenler ilgili yasayı okuyabilir. Bu yasanın uygulama kısmında ise büyük eksikliklerimiz mevcut. Büyük menajerlik şirketlerinin tekeline giren kulüplerimiz, yüksek bonservis ücretleri, menajerlik ücretleri ve uzun kontratlarla kendi geleceklerini bağlıyorlar. Zaten üst seviye sporcuları bize önermedikleri gibi genelde kariyerinin son kontratını imzalayacak olanları bize şişirip yolluyorlar. 

Yeni çıkan bir transfer haberinin çıktığı gün, youtube üzerinden girin futbolcunun adını aratın. “Welcome to …” gibi bir videonun 1-2 gün önceden yüklenmiş olacağını göreceksiniz. 30 yaşına gelmiş oyuncunun kariyeri boyunca yaptığı 3-5 en iyi hareketle oluşturulan videoyu izleyen heyecanlı insanlar da bu adamın transferi için kulübe baskı yapmaya başlayacak. Sonrasında menajerinden veya özel bir spor gazetesinden bir muhabir haberle ilgili sosyal medyaya servis yapmaya devam edecek. İlgili içerik üreticileri oyuncu için özel videolar hazırlayacak ve gündem bir anda o transfer oldu mu olmadı mı seviyesine kadar gelecek. O kadar çok konuşulacak ki, kulübün gram ilgisi olmamasına rağmen, transfer yaşanmazsa sanki kulüp başarısızmış gibi lanse edilecek. Transferi bitiremeyen kulüp yöneticileri ise yoğun baskı altında kalıp ya istifa ediyor ya da sosyal medyanın gazını almak için 5 kat fazla paraya o oyuncuyu kulübe getiriyorlar. 

Kulübe geldiğinde ise büyük bir beklenti içerisine giren taraftarlar, ilk 3 ayın ardından beklentilerini karşılayamayan transferle ilgili yeniden kulüpleri ve yöneticileri eleştirmeye başlıyorlar. Oyuncuyu getiren yönetici o kadar çok eleştirilip hakarete uğruyor ki kulüp en kısa zamanda sözleşmeden çıkmak istiyor. Bu sefer de imzalanan yüklü kontrattan çıkmak için ödenen tazminatın eleştirisi de üstüne ekleniyor. 

İsim vermek doğru olmaz ancak taraftar biraz daha duygusallıktan uzaklaşmalı. Yaptıkları baskılar uzun süreçte yine kendilerine zarar veriyor. Bu süreç, kulüplerin elini zorlaştırıp zarara sokuyor. Uzun yıllar da borç yükü içerisinde çırpınmalarına yol açıyor.