Sırf tarihe ve Google'ye bu başlıkta bir yazı bırakmak için bile yazabilirdim bu hafta. 17 yaşında  tanıştığım tiyatro sanatının içinde  geçen sürecimde, pek çok defa  karşılaştığım bir kafa karışıklığıydı bu benim için. Eğer bir kadın tiyatro insanı iseniz, sizden belli aralıklarla "Kadın" oyunları,"Kadın'ın tiyatroda ki yeri", "Kadın ve bla bla" başlıklı yazılar oyunlar, araştırmalar, konuşmalar beklenir, talep edilir. Ama bunların çoğu, meseleyi enine boyuna tartışmaya ucundan kıyısından yaklaşamayan yüzeysel etkinlikler olur kalır. Biz, bir araya gelip "Şöyle ikinci plandayız", "Şöyle sorunlar yaşıyoruz" diye kendimizi rehabilite edip dağılırız. Bazen daha fenası olur; bizim adımıza bizim sorunlarımızı anlatan erkek arkadaşlarımızı dinler ve dağılırız. "Niyet" lerinin "iyi" olduğundan şüphe duymadığım bu tür çabalar beni hep tedirgin etmiştir.

Şansı; cinsiyetiniz, yaşınız vs  sebebiyle asla ikinci planda tutulmadığınız hatta önlere doğru itelendiğiniz  bir ekiple  tiyatro hayatına başlamak olan biriydim ben. Belki bu avantajım sebebiyle kaçırıyorumdur bir noktayı ama fikri olanla tartışmak isterim; Elbette Kadının tarihsel rolü, uğradığı baskılar, bu baskıların temelleri üzerıne konuşalım, kafa yoralım çözüm üretelim. Ama biz Kadınlar neden sadece kendi meselemize odaklanmışızdır? Bizim kent, ülke, sanat  gündemine dair söyleyeceklerimiz üreteceklerimiz  nelerdir?  Kültürümüzün belki de genetik kodlarımızın kulağımıza üflediği "güvenli alandan" ne zaman kafamızı çıkartacağız? Kendi güvenli alanlarımızda oyalanıp, Shakespeare'nin bir türlü gelmeyen kızkardeşinin sislerin içinden çıkagelmesini bekleyemeyiz. Güvenli ve risksiz yuvalarımızdan çıkıp arenaya inmedikçe, ellerimizi elbiselerimizi toza toprağa çamura bulaştırmadıkça, bu cesareti göstermedikçe aynı döngüler içinde sürüklenip duracağız. Düştüğümde, hayal kırıklığına uğradığımda,yorulduğumda kendime ne söylüyorsam onu söylüyorum size de. Evet haklısınız dışarısı korkunç, kaba, özensiz Ama hayatın, tiyatronun temellerine "tatlı bır meltem gibi"  dokunacak olan da bizleriz.

"Çünkü inanıyorum ki bir yüzyıl kadar daha yaşarsak ve her birimizin eline yılda beş yüz pound geçerse ve kendimize ait odalarımız olursa; özgür yaşarsak ve düşündüğümüzü aynen yazacak cesarete sahip olursak, tutunabileceğimiz bir kol olmadığı gerçeğiyle, çünkü bu bir gerçek, yüzleşebilirsek ,yalnız başına yol aldığımızı, ilişkimizin sadece erkekler ve kadınların dünyasıyla değil , gerçeklerin dünyasıyla olduğunu bilirsek, o zaman fırsat doğacak ve Shaekespeare'nin kız kardeşi olan ölü şair kaç kez çıkıp bıraktığı bedene bürünecektir Bizler onun için çalışırsak gelecektir, ve yoksulluk ve karanlık içinde bile olunsa, böyle bir çalışma yapmaya değer"

Kendine  Ait Bir Oda – Virginia Woolf