Bir yetkili herhangi bir konuda ‘şöyle yapıyoruz, böyle yapıyoruz’ dediği zaman kuşkulanır duruma geliyorum.

Dolar düşecek derlerse dolar yükselir, enflasyon düşecek derlerse enflasyon yükselir.  Covit-19 bulaşısı bizde yok derler, sonra salgın halinde gelir. Depremde ölen 53 bin kişi derler. Ancak, sonra birisi çıkar, eski Çevre ve Şehircilik Bakanı 130 bin der. Şimdi İstanbul BŞ Belediye başkan adayı olan eski bakan tüm depremlerde ölenleri kastettim dese de inandırıcı olmaz.  

Son zamanlarda İçişleri Bakanı Suriyelileri yolluyoruz deyip duruyor. Avrupa Birliği yılda 3 buçuk milyar Euro verince, mecburen durup durup sayı açıklıyorlar. Bu rakamlar da pek inandırıcı değil. TÜİK gibi sadece resmi verileri ele alıp değerlendirsek bile Suriyeli göçmenler konusunda durum hiç de iç açıcı değil. Mülteciler Derneği bu bilgileri toplayıp resmî web sitesinde yayınlıyor. Türk Vatandaşlığı verilen Suriyeli sayısını İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya 9 Kasım 2023 tarihinde açıklayarak rakamı 237 bin 995 olarak aktarmış. Bu kişilerin 156 bin 987’si reşit, 81 bin 8’i ise çocuk. Yaklaşık 157 bin yetişkin Suriyeli nerede, ne yapıyor?

Bu rakamı gerçek kabul etsek bile, ortada başka rakamlar da var: Şöyle ki; Millî Eğitim Bakanlığı verilerine göre, 2022-2023 eğitim yılında, ilköğretimde 730 bin 806 Suriyeli öğrenci okudu. Aynı dönemde, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) verilerine göre Türkiye’de 58 bin 213 Suriyeli öğrenci okudu.

Çocuklarda, öğrencilerde sorun yok. Geçici koruma statüsündeki Suriyelilerin çocuklarının eğitim görmesi onlar için de bizim için de yararlı. Sonuçta komşumuzun çocukları gelecek için barış ve sevgi mesajı verebilir. Üniversitede öğrenciler Türkçe veya İngilizce diliyle sorunsuz anlaşabilirler. Ancak 730 bin ilkokul öğrencisi hangi dilde ve kimler tarafından eğitiliyor, bunu merak ediyorum.

Suriyeliler için muhacir yani göçmen denmiyor, geçici koruma statüsündeki göçmenler olarak niteleniyor. Ancak bir taraftan Avrupa Birliğinden aldığımız paralarla, yediriyoruz, içiriyoruz, okutuyoruz. Kendi vatandaşlarımıza vermediğimiz sağlık hizmetini onlara ücretsiz veriyoruz, hatta ilaçları bile. Onlar bir teşkilat kurmuşlar aldıkları ilaçları, orada burada satıyorlar. Yasalarımıza aykırı işleri de sürekli basında yer alıyor.  Geçici ve Birleşmiş Milletler koruması altında ülkemizde keyif sürüyorlar.
Bir başka merak konusu da Suriyeli göçmenlerin illerimizdeki yoğunluk durumu.  Bu konuda 14 Haziran 1934’te TBMM’de kabul edilen İskân Kanunu var. Kanunun numarası 2510, Resmî Gazete yayın tarihi 21 Haziran 1934. Kanun çok ayrıntılı, sadece bir paragraf aktarayım: “kasabalarda ve şehirlerde yerleşen ecnebilerin tutarı belediye sınırı içindeki bütün nüfus tutarının yüzde onunu geçemez ve ayrı mahalle kuramazlar.”

Oysa Hatay’da Suriyeli nüfusunun il nüfusuna oranı yüzde 17.8. Bu oran Gaziantep’te yüzde 20 civarında. Kilis’te durum içler acısı, Suriyeli nüfusun il nüfusuna oranı yüzde 45.9, yani neredeyse iki kişiden birisi Suriyeli.

Bakan istediği kadar, tutuyoruz, kontrol ediyoruz, gönderiyoruz dese de durum ciddi. Çevirme noktalarında her 4 Suriyeliden 1 tanesi kayıtsız seçmen. Sayılmayan, ortaya çıkmayan kaç kayıtsız Suriyeli var, bilinmiyor. Kimine göre toplam Suriyeli sayısı 8 kimine göre 10 milyon 1934’te çıkarılan kanunu dinleyen var mı, uygulayan var mı?  Yoksa gözden kaçan bir düzenleme mi yapıldı?

Konu sadece Avrupa Birliğinden her yıl alınan 3 buçuk milyar Euro’nun iktidar tarafından harcanması değil. Ülkenin birçok yerinde değerli arazilerde binalar yapılıp Avrupa Birliği denetiminde eğitimler veriliyor. Tam olarak nerede ne yapıldığı, dışarından gelen görevlilerin kimleri nasıl yönlendirdiği mutlaka araştırılmalı. Bir dönemde ülkemize gelen Amerikalı barış gönüllülerinin öğrenci olaylarından ayrılıkçı gruplar yarattıkları ve onlarca gencin vurulmasına, asılmasına neden oldukları göz önüne alınırsa, çok dikkatli olmalıyız.