Meclis’te grubu bulunan dört partinin kongre süreçleri devam ediyor ve 2020’nin ilk yarısına varmadan sonuçlanacak.

İlçe kongreleri ile başladı, il kongreleri yapılıyor yapılacak, sonrasında ise siyasi liderlerin ve merkezi siyaseti belirleyecek kadroları seçimine seçilecek.

Bir ülkenin siyasal gidişatını belirleyecek kişiler belirlenecek, sonrasında onların politik tutum ve davranışları ile partiler birbirleri ile yarışacak, sonra kişiler ve sonra siyasal kaderimiz bizle yarışacak.

Mahallelerden başlayan kongre süreçleri genel merkezlere kadar taşınacak.

Sonucunda, eski yetkisiz siyasiler ve yeni yetkili siyasiler olacak veya eski yetkililer olacak.

Sonra mı ne olacak? Henüz bilinmiyor.

Bilinse demokrasi olmazdı herhalde.

Siyaset kim için yapılıyor?

İnsanlar için mi? Çok genel ama yetersiz bir tanımlama olurdu; insan için yapılan siyaset, insanın dünyanın merkezi olmadığını çoktan anlamış olmalıdır herhalde.

Dünya için mi? Ülke için mi? Yaşam için mi? Daha iyi bir yaşam için mi? Korunmak için mi? Ölmemek için mi? Her beş senede biraz umut edebilmek için mi? Umutsuz ölmemek için mi? Yeni nesiller için mi? Kadınlar? Çocuklar? Yanan ormanlar?

Siyaset, bu sorulara bir yanıt vermek için yapılıyor olabilir mi? Veya yanıt vermemek için?

Halk için mi? Daha az genel ama tamamen yetersiz bir tanımlama; halk için yapılan siyasette, halk siyasetin içinde olurdu.

Teorik bir sorundan değil henüz teoriye bile geçememiş gayet pratik bir sorun aslında tanımlamaya çalıştığımız; siyaset ne için var ve nasıl varlığını koruyor?

Yukarıda sayılanlardan hangisine ülke genelinde yapılan siyaset yanıt verebiliyor?

Veya bu sorulara, mahallelerden başlayarak şaşalı spor salonu gösterileri ile sona eren “tabana dayalı siyaset” yanıt verebiliyor mu?

Sanmıyorum, bu koşullarda verebilmesi de pek mümkün değil.

Olanaksızlığı tanımlayan kendi çelişkisidir siyasetin ve demokratik olduğu iddia edilen siyasetin içsel çelişkisi.

Örneğin, İzmir siyasetini takip edenlere sorulsa, A veya B partisinin ilçe seçim başkanlığı için yapılan kongresinin öncesinde adayların ismini duydunuz mu diye?

Yanıt, yüzde elliden fazla evet çıkabilir, isimler basından öğrenilmiştir, siyaseten yakın bir tanıdığın tanıdığıdır, İzmir küçük yer zaten olabilir, ama isimler konusunda siyaset ilgilileri bir şekilde bilgilidir.

Peki programını biliyor musunuz diye sorulsa, kitleleri nasıl örgütleyeceği, sorun ve engellere karşı politika belirleyeceği, çalışacağı ekiple nasıl bir ilişki içinde olacağı, siyasi hayatımıza nasıl yön vereceği diye sorulsa?

Şu yanıtlara çok hazırlıklı olmak gerekiyor:

Bir ilçe seçimden bahsediyoruz, abartmasan.

Tanıdığımız bir insan, vizyonu açıktır, genel merkez ilişkileri iyidir.

Yakında iyi yerlerde görürsün onu.

Yanlış anlamışsın olayı, konuşmasında söyledi ya bir iki şey(3 dakikalık bir konuşma)

En çok sevdiğim de bu;

Partinin zaten bir programı var, Genel Merkez siyasetini uygulayacak zaten ne gerek var ki bu tür işlere.

Adorno ve Horkheimer’in 1956 yılında yaptıkları felsefi tartışmanın bir ürünü olarak doğan “Teori ve Pratik Üzerine Bir Tartışma”[1] isimli kitapta Adorno şöyle der: “Çalışmanın başarısı çabayla sorunlu bir ilişki içindedir. Çalışma kesin, garantili bir biçimde çalışanların hayatını yeniden üretmiyor, onları çalışmaya ikna edenlerin hayatını yeniden üretiyor sadece.”

Oy verenlerin de büyük bir çoğunluğunun hayatları yeniden üretilmiyor, onları, bu siyasetin değişmez döngü olduğuna ikna edenlerin hayatları yeniden üretilebiliyor belki de.

Siyaset, eğer dünya, insan, halk, ülke, doğa, hayvan, yaşam için yapılıyorsa, en baştan sürecin yeniden kurgulanması gereklidir ve zorunludur; halka yönelik apolitik eleştirisini yapmadan önce halkı politikleştirmeyi beceremeyen, sorunla yüzleştirmeyen, ilçe, il, genel merkez diplomasisine sıkışıp kalmış anlayışın değişmesi gereklidir.

Aksi halde tek adamlardan ibaret politik sistemi eleştirmenin bir anlamı kalmaz, parti programlarını yapmamış ama uygulayacak olan insanların atama dışında seçilmesi, usulü de kurtarmaz, esası da.

Atanmış veya sadece isim veya gruplarla anılmış kişilerin siyaset üretme şansı da olmaz, siyaset, milyonlarca iyi niyetin üzerinde sadece kendini baştan üretir.

Sonuç; “Her şeyin her şeyle aynı olmasının bedeli, hiçbir şeyin kendisi olamaması ile ödeniyor.”[2]

[1] Teori ve Pratik Üzerine Bir Tartışma, Metis Yayınları, 2013, Metis Yayınları, Çeviri;Orhan Kılıç,

[2] A.g.e.