Daha önce yayınladığım bir yazımı, yeniden, ısrarla, amacına ulaşması için ve gündem tekrara düştüğü için tekrar yayınlıyorum. İkiden birini seçmek, seçenek olduğu anlamına gelmez.

Kütüphane oluşturmak ve hala ısrarla her şeye karşı kalmak isteyenlere bir kitap da ben önermek isterim.

Kütüphane oluşturmak geçmişte kalmadı, her insanın ömrünün ortasından hala bir yeri var.

Bu romantikliğin iflah olmaz hali değil, üniversite yıllarının kitap önericisinin elde sigaralı egosu hiç değil…

Belki insanların en güzel sohbetlerinden bazılarıdır; kitap tartışmak, beraber şarkı dinlemek, eski okunmuşların sayfalarını beraber karıştırmak, şairlerin dedikodularını paylaşmak…

En az bir ekmeği bölüp paylaşmak kadar insandır; açlığın doyurulmasıdır, yemeğe veya kültüre açlık değil mesele, insanın insanlığa doymasıdır.

İnsan severliğin modası geçmiş gibi gözükse de, en azından sosyal medya iletişimlerinden böylesi bir sonuç çıkartıyorum, yalnızlığı besleyebilen tek ergenlik kalıntısı, dışarıdaki insanların varlığı olsa gerek…

İnsanlığın varlığını hatırlamanın belki de güzel bir yoludur kitaplıklar ve kütüphaneler ve hatta kişisel arşivler.

Ursula K. Le Guin, bir kadın yazar ve yazarın Mülksüzler(The Dispossessed, 1974) ile Karanlığın Sol Eli(The Left Hand of Darkness, 1969) eserleri.

Mülksüzlerde, ayda oluşmuş ve dünyadan tamamen ayrışmış anarşist bir sosyal yaşamın yıllar sonra dünya ile ilk ilişkilenmesi ele alınırken, Karanlığın Sol Eli ise çift cinsiyetli(androjen), başka bir deyişle cinsiyetin olmadığı bir toplumu anlatıyor.

Ursula K. Le Guin, 11 yaşından beridir yazmış, 11 yaşında yayınevlerinden ilk ret yanıtı almasına rağmen yazmaya devam etmiş ve dünya edebiyatında önemli bir yer elde etmiş yazarlardan biri.

Ütopya ve distopya tartışmasının ortasında bir durumdur her iki kitap da. “İdeal” bir yaşam mı, “kötücül” bir yaşam mı sorusuna yanıt aramaz, hangi açıdan bakarsanız bakın, insanın algıları ile ortaya çıkan yaşamın gerçekliğini anlatır.

Le Guin, hep başka soruları sorar, başka soruların başka yanıtların anahtarı olduğunu düşünür belki de.

Karşı olmak; bir ütopya için mi, bir distopya için mi? Peki üçüncü, dördüncü veya beşinci sorular yok mu?

İnsan hep çatal ağzında kalmak ve iki seçenekten birini mi tercih etmek zorunda?

İnsan aklı sadece ikilemler mi üretebilecek kapasitede?

Açlık, soğuk ve yoksunluktan ölmek mi, açlık, soğuk ve yoksunluktan ölmeyecek kadar bir yaşam vaadi mi?

Yalnızlık mı sosyallik mi?

Devrim mi evrim mi?

Ölmemek mi vatan mı?

Ölüm mü yoksa yaşama benzer bir şey mi?

Le Guin’den alıntılarsak “Çünkü yaşam bir yanıt değil, bir sorudur; bunun yanıtını sadece siz bulabilirsiniz.” cümlesi daha güzel anlatır.

İkiden fazla soruların olmadığı yaşamlar, cehalettir, kör karanlık ve eğitilemez bir cehalettir.

İkiden fazla soruların olmadığı karşı çıkışlar ise uzlaşmaktır.

İkiden fazla soruların olmadığı karşı çıkışlar, tüm karşıtlıkların gride birleşmesidir; gri güzel bir renktir ama diğer renkler var olabildiği sürece.

İkiden fazla soruların olmadığı karşı çıkışların, liderliğin ve fanatizmin kaynağıdır, kolektif aklın değil.

İkiden fazla soruların olmadığı karşı çıkışlar, gelecekteki tabiiyetin ayak sesleridir, adı farklı karakteri aynı iktidarların gölgeleridir.

İki seçenek tüm yaşamlar, yanıtsız sorulardır.

Seçenekleri azaltılmış toplumlarda, seçeneklerin azalmış olduğunu kabul ederek yapılan muhalefetin, amacı olmasa bile sonucu seçeneksizliktir.

Seçenekler ise, ikinciden sonra soru sorabilme yetisi ile başlıyor galiba.

İkinciden sonraki soruyu sorabilmek de, okumakla, dinlemekle, yaşamakla herhalde.

Ama başına bela ikinciden sonraki sorular

Le Guin’in yazdığı gibi “Bir nesil, bilginin cezalandırıldığı ve cehaletin saadet olduğunu öğrenerek yetişiyor. Bir sonraki nesil, cahil olduklarını bile bilmeyecek; çünkü bilginin ne olduğunu bilmeyecekler.

Kişisel sonucum şudur: “Haksızlıklar kuralları yaratır, cesaret ise onları yıkar.

Ütopyalar da, distopyalar da, Türkiye de efkarlandırır, efkara şiir iyi yakışır:

Kitapları hep aynı raflara sıralamak

aynı eşyayı kullanmak eskimektir biraz

soluk soluğa yaşamalı insan

her sabah yeni bir şeyler görebilmeli

ve cehenneme dönse de bütün bir ömür,

mutlaka bir şeyler değişmeli her\gün