Bir ortaokulun bahçesindeyim…

Pırıl pırıllar… Hepsi birer melek…

Tam hatırlamıyorum sebebini…

Çekim yapıyoruz, ara verdik, çay kahve arası…

Onlar da öğle tatilinde…

Etrafımız melek dolu, kızlı erkekli…

Ne soracağız ki iletişim kurmak için?

Soru klasik, yanıtları genel de aynı…

Ne olacaksın bakalım büyüyünce?

“Doktor”…

Aferin sana ya sen?

“Polis”, “Asker” “Mimar”, “Mühendis”

“İtfaiyeci” bile var…

“Cingöz yakışıklı sen?” diye sordum…

Gözlerimin içine baktı;

“İnsan olacağım abi ben” dedi…

Kontrayı yedik… “Aferin lan sana… Ne demek istedin ?”

“İnsan olacağım işte… İnsan”

Ters getiren yanıtın altını doldurmadı…

Öyle kaldı…

Muhtemelen aileden öyle öğrendi…”Aferin aileye” diye geçirdim içimden…

İçselleştirip, hedeflediği için cingöz yakışıklı da aklımdan çıkmadı uzun süre…

Meslek yolculuğumuz sürerken öğüdüm oldu sonra…

“Ne olacaksın büyüyünce?” yanıtlarını aldıkça;

“Tamam… Önce insan oluyoruz ama…Tamam mı ? Önce insan olmayı hedefliyoruz”

….

Gazeteciliğin tembelliğinin tavanına çıktığı,

Üç beş fatura kesip yan gelip yatıldığı,

“Gelir ajanstan kullanırız baba” cümlesinin dahi kurulmadığı,

“Kopyala yapıştır” alışkanlığının pik kere pik yaptığı dönemler yaşanırken bir 10-15 yıldır…

Mesleği böyle öğrenmeyenlerin kenara çekilip, izler olduğu zamanlarda,

Gazetecilik dürtüsüyle, gazetecilik ihtirasıyla, cesareti ve manyaklığıyla dolu,

Üç beş çocuğu gördüm…

Bu çocukların heyecanı, bu çocukların arzusu, bu çocukların tatları geçti bana doğru…

Haber atlatmanın, “Önce biz yayınlayalım” kaygısının,

Hatta bu yüzden çıkan kavgalarının şahidi olunca, “Yürüyün keratalar” dediydim…

Orası burası oldu sonra…

….

Bazen koltuktan kalkıp çişe gidesim gelmiyor evde…

Düşün bak mesafe kaç adım…

Sonra bir de zevkli yolculuklar var…

Yürürsün bir sürü adım, birkaç kilometre, birkaç fersah da…

Anlamazsın yorulduğunu…

Bir dönersin arkana, “Nasıl geldik biz buralara ?” dersin

O yürüyüş neyse artık, her adım tatlıdır, her adım zevklidir…

Bu İz Gazete çatısı altındaki her çocuk benim için o cingözün ruhunu taşıyor gibi…

Ama ömür boyu kefil değilim bak…

Bozmadıkları sürece, o cingözün gözlerindeki heyecanlı çocuklar burada olduğu sürece,

….

“İnsan olacağım” diyen cingözlerin,

“Gazeteci olacağım” şekline dönüşmüş halleriyle,

Geleceğin büyük kalemleri, televizyoncularının okulunun içindeyim bu defa…

Yaşatacağız şimdi hep beraber…

Gazeteler bazı koşullara yenilebilir.

Her türlü baskıya, maliyetler karşısında ezilmeye,

Çok doğru konuşursa, ezilmeye yok olmaya mahkûm bırakılabilirler.

Ölen sadece kurumun kanuni varlığı olur…

Ama bu cingözler yarının “Gazetecileri” olacaklar…

“Gazeteci insanlar”ın ta kendisi olacaklar…

Gazeteciyi yaşatmak, demokrasiyi, özgürlüğü, çağı geleceği yaşatmaktır…

Bugünden yarının temelini atmaktır…

Fark etmeden yazılmış vasiyettir,

Fark etmeden devredilmiş kültürel menkuldür…

Fark etmeden devredilmiş bir mirastır…

Önce insan, sonra gazeteci değil,

“Gazeteci insanlar”ın mekanındaysan,

Gönlün rahat olur,

Sen söyle çayları kahveleri…