Sistem partilerinin belediyecilik anlayışı, yurttaşların ihtiyaçlarını karşılayacak hizmet üretmekten ziyade "rant üretimine” dayanır.

Çıkan adayların bazıları “toplumcu ve halkçı belediyecilik”den dem vururlar. Sonra yedi sülalelerine yetecek kadar serveti, kasalarına doldururlar.

Mevcut belediyecilik anlayışı kentin yaşam alanlarını, halkın ihtiyaçlarının ötesinde ranta dönüştürmüş. Yaşamın her alanını şirketlere peşkeş çeken bir belediyecilik anlayışı hâkim durumda.  Muhalefet ve iktidar partisinin etrafında kümelenen sermaye grupları, belediyeyi hangi parti yönetiyor fark etmeksizin kamu kaynaklarına göz dikiyor, kullanıyor.

AKP, MHP, CHP vb partilerin vekilleri ortak ihalelere girebiliyor, yatırım yapıyorlar. CHP’nin diğer sermaye gruplarını aklayarak ifade ettiği “beşli çete”, CHP’li belediyelerle ortak işler yapabiliyor. Sermaye partileri, grupları garip bir “ulusal çıkar” tanımı etrafında birlik kurmaktan imtina etmiyorlar.

Ülkemizin ekonomisine dair süslü üç beş laf edildikten sonra “önemli olan ülke ekonomisi” denilerek, ilkesizlik göklere çıkarılıyor. Özde değil ama sözde farklılıklar üzerinden işçi ve emekçilerin gözleri, sermaye partileri tarafından süslü videolar ve sözler eşliğinde boyanıyor. Halk bunun farkında değil mi? Elbette farkında… Alternatif oluşturulamıyor, güçlü bir halkçı cephe örülemiyor. Neyse bu konu başka zamana….

Asıl konu CHP’nin “değişim” yumurtasından sürpriz beklenmesinde… Açık konuşalım Özgür Özel, değişime dair çıkışları cesurca sergiledi. Politik istikrarı gözle görülür bir düzeyde yakaladı. “Eski muhalefet” biçimi yerinde “gerçek muhalefet” çizgisine dair beklentisi olanlarda ciddi umutlar yarattı. Yaratılan umut, önce Bolu’da Tanju Özcan aday gösterilmesi ile suikasta uğradı. Umut görenler, “yükselen milliyetçi oyları kaptırmayalım” pragmatizm telaşıyla Tanju Özcan’ı yuttu. Görmezden gelinmesi için umuda dair başka örnekleri öne sürdüler. Deyim yerindeyse, umuda dair ilk suikast basit bir yaralanma ile atlatıldı.

Dün ise Hatay Büyükşehir Belediye Başkan adayı Lütfü Savaş olarak açıklandı. Yakın zamanda hala cesetlerin çıkarıldığı Hatay için istifa çağrılarına kulak vermeyen, Lütfü Savaş aday gösterildi. Neresinden tutarsa tut, bu karar düpedüz bir cinayet! Ölümlerin sorumluluğu gibi insanlık suçuyla yargılanması gereken Lütfü Savaş ve benzerlerinin, aday gösterilerek ödüllendirilmesinden başka anlam taşımayan bu karar, kolay kolay hazmedilebilir görünmüyor.

AKP adayı Murat Kurum’u, imar affı üzerinden eleştirenlerin, Lütfü Savaş’ı aday göstermesi nasıl açıklanabilir? Murat Kurum ve Lütfü Savaş, partilerin rant ekonomisine olan inançlarının diriliğine işaret ediyor. Her iki parti veya cephe rant anlayışıyla kesişiyor.

Yazının başında “Çıkan adayların bazıları ‘toplumcu ve halkçı belediyecilik’den dem vururlar” demiştim. Aslında artık göstermelik olarak bile halkçı belediyeciliğe dair sözler sarf edilmiyor.  Sermaye partilerinin adayları bağıra bağıra rant çığlıkları atıyor. Halkçı belediyeciliği telaffuz eden aday adayları, “nostalji kurbanı hayalperestler” olarak kabul ediliyor.

Bize fail seçtirilmek isteniyor, farkında mısınız?