Ne kadar uzun bir haftaydı... Yaşadıklarımız karşısında dehşete düşerken hemen kendimizi toparlayıp refleks göstermeyi becerdik neyse ki!

Bir hafta öncesinden Hdp Kocaeli vekili Ö. Faruk Gergerlioğlu’nun hukuksuzca vekilliği düşürüldü, tüm itirazlara rağmen. Daha vahim olanı, sabaha karşı onlarca polisin Meclis’e gelerek Gergerlioğlu’nu tuvalet terlikleriyle, namaz kılmasına, giyinmesine, maske takmasına izin verilmeden yaka paça dışarı çıkardılar. İnsanlığımızdan utandığımız anlar tarihine kazındı bu görüntüler.

Sonrasında Hdp’ye kapatma davası açıldı. 6 milyon seçmenin oy verdiği bir partiyi kapatmak istiyorlar. ‘Bir dükkan sanki’.

Bizler bu gelişmeleri sindirmeye çalışırken, bir gece yarısı bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, T.C.’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğini ilan ediyordu. Uyanık olanlarımız saatlerce sosyal medyada itiraz ettik. Ama karar verilmişti belli ki. ‘Ferman verilmişti.’ Ama bu fermanlarla susmayacağımızı tahmin etmeliydiler ki dağlar, taşlar, sokaklar, alanlar, ekranlar ‘İSTANBUL SÖZLEŞMESİ BİZİMDİR’ diye inledi.

Öfkeli, kararlı, hayatlarına ve haklarına sahip çıkmada ısrarlı kadınlar ve LGBTİ+lar her ilden, her ilçeden, her mahalleden ses verdiler. Sokaklara aktılar. Hatta her akşam 21.00’da balkonlardan ses verdiler. Tüm engelleme çabaları öfkeyi arttırmaktan başka bir işe yaramadı.

Sözleşme haberinin geldiği hafta sonu Newroz kutlamaları vardı, memleketin dört bir yanında... Pandemiye rağmen İstanbul’dan Amed’e, Denizli’den Cizre’ye, Aydın’dan Ankara’ ya Kürt halkı başta olmak üzere tüm halklar, kitlesel ve coşkulu bir şekilde katılım sağlayarak siyasi iradelerine sahip çıkacakları mesajını çok net verdiler. Kadınlar ve LGBTİ+’lar rengarenk Newroz alanlarında da İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceklerini en yüksek tondan dillendirdiler. Hem el konulmak istenen siyasi iradelerine hem de haklarına sahip çıkan kitlelerin öfkesi, kararlığı ve coşkusu muktedirlerin dikkatinden kaçmamıştır eminim.

Yanılmıyorsam 78 baro ve farklı kesimlerden hukukçular, ‘çekilmenin’ hukuksuz olduğunu deklare ettiler. Kesk’in ve Chp’nin çekilmenin iptali için Danıştay’a başvurduklarını da biliyoruz. Ayrıca Meclis’te kadın vekillerin tepkilerini her fırsatta dile getirmeleri mücadeleye güç verirken, Chp’li kadın vekillerin kürsüye serdikleri mor örtü ‘bıyıklıları’ deliye döndürdü. Mora tahammül edemezler. Tarih boyu kıramadıkları çelik gibi kadın iradesini hatırlatır çünkü onlara!

İstanbul Sözleşmesi uzun zamandır gündemlerindeydi zaten... İzmir’de, Ağustos’ta ‘İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz!’ diyen kadınların işkence ile gözaltına alındığını unutmadık değil mi? Gerekçeleri ise çok bildik; ‘kutsal ailenin korunması ve eşcinselliğe teşvik!’

Sözleşme’nin feshinin ilanını takip eden 20 saatte 6 kadın katledildi. Katledenler, o kutsallığı batasıca ailenin üyeleri! Topluma verilen mesaj katiller ve potansiyel katiller tarafından net olarak alındı; ‘Sana istediğimi yaparım. Bana bir şey olmaz nasıl olsa. Devlet arkamda. Seni koruyacak yasaları kaldırıyorlar nasılsa!’ Erkek adalet sisteminizin uyguladığı cezasızlık sistemi ile ya çok az ceza alan ya da beraat edenlerin varlığı kadın kırımını takdir ve teşvik etmekte iken şimdi hepten katillere yol verdiniz!

Yine geçtiğimiz hafta sosyal medya engelli bir eşcinsele işkence ettiği videoyu paylaşan Fırat Delikanlı adlı mahlukatla sallandı. Ve yine ‘Sosyal medya Adalet Bakanlığı’nın’ yoğun çabası ile tutuklandı. ‘O sırada pudra şekerini fazla kaçırmıştım’ deyip beraat bile edebilir. Göreceğiz. Asıl mesele bu yaşananların 2015’ten beri Onur Yürüyüşlerini yasaklayan, sokağa çıkanlara şiddet uygulayan, her fırsatta yandaşı medya ile birlikte nefret söylemlerinde bulunan, nefret cinayetlerinin önüne geçmemekte ısrar eden, gökkuşağı bayrağını yasaklamaya çalışan ve son olarak LGBTİ+’ların haklarını da gözeten sözleşmeyi fesih etme girişiminde bulunan muktedirlerin tavrının sonucu olduğudur.

Ve İzmir’de karnındaki çocuğu ile katledilen bir çocuk!

Donup kalıyorum, düşününce bu çocukları...

Belli ki kadınlara, çocuklara ve LGBTİ+’lar başta olmak üzere kendinden olmayan her kesime savaş açılmış durumda. Bu zamana kadar büyüterek getirdiğimiz direniş ve dayanışmanın kapsamını olabildiğince genişletmek, yan yana gelebildiğimiz hiçbir noktayı atlamamak, yöntemlerin çeşitliliğini ve etkisini arttıracak tartışmaları yol yürürken de yapmayı ihmal etmemek ilk elden yapmamız gerekenler sanırım. Kimseye dokunmayıp da bin yıl yaşayan iktidar yoktur, unutmayalım. Sıra herkeste. Ortak kümeler vardır, buluşabileceğimiz. Direnme duraklarında birlikte gökkuşağına bakalım. Haydi!