Daha önce de yazdığım gibi, ‘çocuk mezarlığı ülke’ burası. Sadece bedenlerinin değil, düşlerinin, hayallerinin, geleceklerinin, sevinçlerinin katledildiği bu ülkede ‘Çocuk Bayramı’ var!

‘Ölü çocuklar bayram kutlar mı?’

Devlet dersinde öldürülen Berkin, Ceylan, Uğur, Oğuz Arda, Veysel, Cemile, Şervan’ın gözleri hangi bayram neşesine sığar?

Ensar Vakfı’nın yurtlarında cinsel istismara maruz kalan çocukların acısı kadar, dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın ‘Bir kereden bir şey olmaz’ demesine duyduğumuz öfke de canlı hafızalarımızda...

Ve tecavüzcü vakıf, utanmadan sıkılmadan ‘bayram mesajı’ yayınlama iğrençliğini kimden güç ve icazet alarak yapar acaba?

Aynı vakfı televizyon ekranlarında savunup, aynı bakanlığa bakan olan kadının, her türlü hakkını, yüksek yararını korumakla yükümlü olduğu çocuğun kişisel verilerini ifşa ederek kameraların önünde pişkince suç işlemesine mi delirir insan? Yoksa zaten, kirpiği yere düşmüş çocuğa din simsarlığı yapacağız diye çikolata vermeyen insan müsveddelerine mi? İşte böyle bir çocuğun ruhu daha deri koltukların üzerinde katledildi. Şeker bile yiyemedi!

Ya okula gitmeleri gerekirken atölyelerde, fabrikalarda uzun saatler boyunca, çok düşük ücretlerle, insanlık dışı koşullarda çalışmak zorunda kalan ve her türlü istismara uğrayan işçi çocuklar... Karikatürde dendiği gibi, 1 Mayıs mı onların bayramları?

Hangi bakan bakacak bu çocuklara? Tüm enerjisini sermayeden yana kullanan Çalışma Bakanlığı mı? Yoksa çikolatayı bile çok gören bakan mı? Peki bu sadece boş boş bakanların TC’nin 14 Ekim 1990’da imzalayıp beş yıl sonra, 27 Ocak 1995’ de yürürlüğe koyduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi’nden haberleri var mı? Varsa umurlarında mı? Zihniyetlerine ters düşen sözleşmelere gıcıklıkları baki mi?

Ya cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliklerinden dolayı, evlerinde, okullarında, örgütlerinde, sokakta nefes almakta bile güçlük çeken, her türlü şiddete, ayrımcılığa uğrayan, dayanamayıp intihara sürüklenen LGBTİ+ çocuklar, gökkuşağı bayrağını yasaklayınca, ortadan mı kalktılar? Yoksa dünyayı gökkuşağının renkleriyle aydınlatırlar diye korktukları için, tüm karanlıklarıyla bir gece yarısı gelip ‘eşcinselliği teşvik ediyor.’ diyerek İstanbul Sözleşmesi’ni ‘fesih etmek’te mi buldular çareyi?

Ya sokaklardaki Türkiyeli ve mülteci çocuklar? Organ, porno vs. mafyalarının cennetine dönüşmüş sokaklarda açlıkla, sefaletle, istismarla baş etmeye çalışan, çöplerde gülüşlerini arayan çocuklar varken, bandolarla, bayraklarla dolaşmanın onlara ‘görünmez’ olduklarını hissettirmekten başka ne faydası var? Yönetenlere duymamız gereken öfkeyi, hissetmemiz gereken tiksintiyi dilenmek zorunda kalan çocuklara yönlendirmek insanlığın hangi yakasına düşer? Alan Kürdi’ye ağıtlar yakarken araba camımızı silmeye çalışan Suriyeli çocuktan iğrenmek neyin göstergesidir? İnsanlığımızı gölgeleyen ırkçılık dersem fazla mı sert olur?

Ya gözlerinin önünde anneleri katledilen çocuklar? Annesinden duyduğu son sözler ‘Ölmek istemiyorum!’ olanlar? Çocukluk sevinçleri anneleriyle birlikte gömülenler? Ama pardon!

Asıl olan ‘kutsal aile’ idi değil mi? ‘Reis’lerinin, muktedirlerin kendisine verdiği yetkiye ve cürete dayanarak, çocuklara ve kadınlara şiddet uygulayabildiği, istismar edebildiği ve cezasızlıklarla takdir ve teşvik dildiği ‘kutsal aile’

Adından ‘Kadın’ı çıkarıp, kadınlara ve çocuklara cehennem olan ‘Aile’yi koydukları bakanlığın bakanına sormak lazım; Çikolata bile vermediğiniz kaç çocuğun annesi, çıkmak için can attığınız İstanbul Sözleşmesi uygulanmadığı için katledildi? Bakamadığınız bu çocukları, oturmak için insanlığa ait güzelliklerin üzerine basa basa geldiğiniz koltuklarınızda, bir kez daha incittiğiniz için utanmalı ve istifa etmelisiniz! (Deyince çok şey beklediğimi fark ettim.)

Başka bir koltuk mağduru çocuk, özel hastane sahibi Sağlık Bakanı’nın torunuymuş... Sizin çocuklarınıza da yazık! Çekirdekten torpili, kayırmacılığı, dönülecek köşeleri, kaçılacak adaları, para sıfırlamayı, güce giden her yolun mübah olduğunu, biraz büyüdüklerinde ise, katil ve tecavüzcü olduklarında korunacaklarını, lüks arabalarında pudra şekeri partisi yapmayı, kendileri parayı basıp bedelli askerlik yapıp ya da çürük raporu alıp, yoksul çocukların tabutlarının başında ahkam kesmeyi ve bizim çocuklarımızın rızkını, geleceklerini çalmanın elli bin yolunu öğreniyorlar.

Cellatlar ve çocuklar aynı dünyada yaşıyorlar maalesef. Çocuk sevinci, bakan görünümlü celladın elinde can çekişen çocuk, seni kurtarıp maviliklere süreceğimiz motorlara bindiremezsek de bizlere yazıklar olsun!