Cumhurbaşkanı Erdoğan, son zamanlardaki konuşmalarında olası bir erken seçimin sinyalleri vermeye başladı. Muhalefet partileri de bu verilen sinyal çerçevesinde sürekli alanda olmaya çalışıyor. Yapılacak ilk genel seçimlerde yüzde 1’in çok çok önem kazandığı bir ortamda son bir yıl içerisinde bunu fırsat bilen geçmişin siyasi aktörlerinin kurdukları partilerle birlikte kurulan parti sayısı otuzu aştı. Aynı sinyali araştırma şirketleri de aldı. Gerek kendi isimleri altında gerek ise partilerin bu şirketlere yaptırdıkları kamuoyu araştırmalarında olası bir seçimde partilerin nasıl bir oy alacağı tahmin edilmeye çalışılıyor.

Araştırma şirketleri, sadece klasik olarak bu Pazar seçim olsa oyunuzu hangi partiye vereceksiniz sorularını sormuyorlar, bu noktada da araştırma şirketleri farklı sorular sorarak seçmenin nabzını tutmaya çalışıyorlar. Seçmenin eğitim durumu, gelir durumu, yaş skalaları… vs. Seçmenin bu çapraz sorulara verdiği cevaplar birleştirildiğinde, olası muhtemel sonuçlara ulaşılıyor. Bu sorulardan birkaç örnek sıralarsak, bu soruların sandığa nasıl yansıyacağını tahmin etmek çok zor olmayacaktır. Ülkede yolsuzluğun arttığına inanıyor musunuz? Sizce hukuk adil bir şekilde işliyor mu? Enflasyon, işsizlik rakamlarına inanıyor musunuz? Pandemide halka yapılan desteği yeterli buluyor musunuz? X sorununu size göre kim çözer? Bir önceki seçimde oy verdiğiniz partiye tekrar oy verecek misiniz? Belediyelerin çalışmalarından memnun musunuz? Geleceğinizden umutlu musunuz? Sedat Peker’in açıklamalarını inandırıcı buluyor musunuz? Şeklinde bu örnekleri çoğaltabiliriz.

Yapılan anket çalışmalarında karasız seçmen mutlaka bulunmaktadır. Bunlar, bir kısmı önümüzdeki süreçte partileri gerçekten izleyerek sandıkta kararını verecek seçmen, bir kısmı fikrini bildirmek istemeyen seçmen, önemli bir kısmı da yaratılan korku iklimi nedeni ile korkuyu yaratan partilerden yana tercihini sözde kullananlardır. Bunun sayısız örnekleri tüm partilerin ilçe, il ve büyük genel kurullarında sürekli görülmektedir. Örneğin, x aday lehine imza veren sayısı bin kişi ama adayın seçim sonrası aldığı oy beş yüz gibi.

Seçimler üzerinde, özellikle ülkemiz seçmeni üzerinde demokrasi, hukuk, insan hakları ve çevre gibi söylemlerin etkisi geçmişte fazla etkili olmadı. 20 Temmuz 2016 sonrası yaşanan OHAL ortamı ve bugün de hala devam ediyor olması, bu seçimlerde demokrasi, hukuk, insan hakları, çevre, kadın hakları gibi kavramları da ön plana çıkaracaktır. Seçmen bu uygulamaları da dikkate alarak sandığa gidecektir.

Kim ne derse desin, seçimler üzerinde en büyük etkiyi yaratan ekonomik koşullar ve hayat pahalılığıdır. Yakın tarihten örnek verecek olursak, 5 Nisan 1994 ekonomi krizi sonrası 1995 yılında yapılan seçimlerde Refah Partisi birinci parti olarak çıkmıştı. Yine 2001 yılı ekonomik kriz sonrası 2002 yılında yapılan seçimlerde de AKP birinci çıkmıştı. Ekonomi iyi gittikçe seçmen tercihlerinde çok fazla değişim olmayabilir. Hatırlayalım, Ankara’da Gökçek döneminde birçok altyapı ve düzenlemelerde 10 liraya yapılacak işler 100 liraya yaptırıldı, 3 liralık ağaç 3 bin liraya satın alındı. Yani diğer adı ile kamu kaynağı haksız birilerinin cebine gitti. Yani yolsuzluklar yapıldı. Bunları nereden biliyoruz… Yerel iktidar değişti Mansur Yavaş ile sayısız yolsuzluk dosyaları ortaya çıkartıldı. ‘Ekonomi iyi gittikçe değişim biraz güç olur’ sözüne en uygun söylem, o dönemin sözü, sanki çok iyi bir şeymiş gibi “ÇALIYORLAR AMA ÇALIŞIYORLAR” söylemleridir.

Seçmen tercihinde İkinci önemli etken yolsuzluklardır. Eskiden ülkede yolsuzluk yapanlar tek tük olurdu ve onları da herkes bilirdi. Gereği de yapılır yargılanırdı. Yahya Demirel, Tuncay Mataracı… Yine 1989 yerel seçimlerinde SHP çoğu şehir belediyelerini almıştı. İstanbul’un SHP’li belediyesinde patlak veren İSKİ skandalı, 1994 seçimlerinde tercihleri değiştirdi. Ankara ve İstanbul, Refah Partisi’ne geçerken Yüksel Çakmur’un başkanlık ettiği İzmir Büyükşehir Belediyesi yüzde 27,8 ile Doğru Yol Partisi Adayı Burhan Özfatura’ya geçti. Çakmur ise yüzde 26,5 ile ikinci çıktı.

Sonuç olarak; şimdiye kadar yapılan kamuoyu araştırmalarında, AKP’nin oyu yüzde 50’lerden yüzde 30’lara gerilemiştir. Cumhur İttifakı’nın toplam oyu ise ister muhalif ister yandaş veya isterse uluslararası anket çalışması yapan araştırma şirketlerinin sonuçlarında yüzde 40’ın ya hemen altında veya az üstünde gözükmektedir. Bu da gösteriyor ki mevcut koşullar ve destek ile Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçiminin kazanılmasının çok zor olduğudur.

Bu süreçte halkın daha duyarlı olması, oyunlara gelmemesi oldukça önemlidir. Halen MİT Başkanı olan Hakan Fidan, 2014 yerel seçimleri öncesi, kendisine ait olduğu öne sürülen ses kaydında "Gerekirse Suriye'ye dört adam gönderirim. Türkiye'ye 8 füze attırıp savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesine de saldırtırız" dediği medyalarda yer almıştı.

Ortak paydalarında demokrasi ve hukuk arayışı, ekonomik sorunlar, yolsuzluklar ve parlamenter sisteme dönüş olan muhalefet partileri, ülkenin iyi yönetilmemesinin karşısında duruşlarını bozmayacak gibi gözüküyor. HDP de aynı beklentiler içerisinde, dışardan da olsa bu yapıya destek verecek gibi duruyor, tıpkı 2019 yerel seçimlerinde olduğu gibi. Yani, bu partiler “Önce yangını söndürelim” diyor…