Emeğin daha çok karşılık gördüğü, daha dürüst, daha ahlaklı, nezaketli, iyi bir amaca dönük olan, sanatla iç içe bir dönemden bahsetmiştim geçen hafta. Metin Akpınar’ın hayatını konu alan, bugünlere de biraz umut biraz nezaket serpen İyi ki Yapmışım adlı belgeseli izledikten sonra Metin Akpınar’ın bazı söyleşilerini de dinlemiştim ve söyleşilerden notlarla bugünümüze, daha iyi bir sonraya, içinde bulunduğumuz karanlıktan çıkışa bakmak istemiştim biraz.

Yazımı ise içinde bulunduğumuz durumdan kurtulmanın, çıkışın yolundan bahseden Akpınar’ın sözleriyle bitirmiştim: İyinin, güzelin, doğrunun yanına etik, estetik, adalet ve sevgi koyup sevgiyi çoğaltmak…

Son derece sıradan görünen bu çözüm aslında iyi ve doğru işler yaparken, kendimiz ve başkaları için olumlu şeyler üretirken, etik ve adaletli davranırken düşünmeden kabul ettiğimiz, fark etmeden yaşayıp hissettiğimiz temel bir durumu anlatıyor. Bir insanı sevmek, bir şehri sevmek, bir ülkeyi sevmek, sanatı sevmek, dünyayı sevmek onları anlamak ve onlar için bütünlüklü düşünerek iyi şeyler yapmak demek…

Tüm problemlerin yanı sıra temel değerlerimizin sarsıntıya uğradığı bugünlerde belki de her şeyden önce dönüp en temel değerlerimize yeniden bakmamız, onları yeniden inşa etmemiz gerekiyor. Sevgi emek istiyor.

Metin Akpınar da sevginin emek istediğinden bahsediyor sıklıkla. Bir insanın ülkeyi ve sanatı severek ve bilerek kendini oluşturmasının ve böylece başkaları için olumlu şeyler üretmesinin önemini vurguluyor.

Sanat bu aşamada çok önemli bir rol üstleniyor. Tiyatro empati kültürünü yerleştiriyor. Farklı hayatlara, farklı açılardan bakabilmemizi, başka yaşamları tanıyabilmemizi sağlıyor. Metin Akpınar’ın kabare tiyatrosunda bir de zekâ işin içine giriyor. Yapılan ince esprileri, hicvedilen durumları anlamak için izleyici de oyuncu da zekâsını kullanıyor.

“Tiyatro bir milletin ana gereksinimidir” diyor Metin Akpınar. Eğer bu olmuyorsa, talep edilmiyorsa gelişmiyoruz demektir, diye ekliyor.

Sanat bizim düşünmemize, gelişmemize, yaratmamıza, ilerlememize, güzel bir hayat yaşamamıza vesile olan şey, hayat damarlarımızdan biri…

Devam ediyor Metin Akpınar, “İnsan düşünen hayvan, düşüncenin en soylu biçimi de sanattır. Buradan başlamalıyız. Sanat yoksa o insanın düşünce mekanizması saygınlığını yitiriyor.”

Bu noktada her bir sanat tüketicisine önemli bir iş düşüyor. Sanat tüketicisi talep etmeli, sanatı doğuran politikaları istemeli.

Uzun ve sancılı bir pandemi sürecinden geçiyoruz. Sürecin farklı alanlardaki yansımalarıyla birlikte her gün yeni bir olumsuz gündem ekliyoruz hayatımıza. Dünyada savaşlar, yangınlar, seller, depremler olurken bütünü düşünmeyen insan faktörünün etkisi yaşanıyor, yaşatılıyor. Sevgi burada da eksikliğini hissettiriyor. Sanat tüketicileri ise bu dönemlerde olan biteni takip ederken yine sanata sığınıyor; okuyup izleyerek, dinleyerek ruhunu sağaltıyor.

Metin Akpınar’dan bahsedip Zeki Alasya’yı anmamak olmaz tabii…

Dünyanın en uzun soluklu ikilisi Zeki-Metin için “Birbirimize sahip çıktık” diyor Metin Akpınar; “Severdik birbirimizi ve bunu birbirimize gösterirdik. Sevgi emek ister, o emeği gösterirdik” diye ekliyor. Ve ilişkilerinde demokrat ve adil olmanın, özveri, saygı ve empati göstermenin öneminden bahsediyor. Tüm bunlara sanatın insanı maddi ve manevi olarak onları beslemesini de ekliyor.

Akpınar’ın Zeki-Metin ikilisi için söyledikleri bir ilişkiyi yürütmenin, bir başkasıyla, dünyayla ilişki kurmanın anahtarı gibi… Sevgiyi çoğaltmanın ete, kemiğe bürünmüş hali gibi…