Video oyunları ya da halk deyimiyle bilgisayar oyunları günümüzde artık büyük bir pazarı oluşturuyor. Yapımcısından, dağıtımcısına, yayıncısından, reklamcısına kadar büyük bir iş ağı var. Bugün herhangi bir oyunu bitirdiğiniz zaman “cretits” bölümü yaklaşık beş dakika boyunca akar ve yüzlerce insanın sadece bir oyundan kazanç sağladığını görürsünüz. Yönetmen, konsept dizaynı, görsel tasarımcısı, programcısı, senaryo dizaynı, müziklerin bestecisi, bu müzikleri icra eden müzisyenler, grafikçisi, karakter modellemelerini yapanlar vb. biçimde liste uzar gider. Dolayısıyla artık kâr da büyük bir pasta ve çok parçalara ayrılarak dağıtılıyor. Bir sinema filmi bütçesi kadar para bile harcanıyor bazen. Yayıncılığın da popülerleşmesiyle birlikte artık bu da bir seyir hâline gelmiş oluyor.

Çocukluğumdan beri ilgim vardır bilgisayar oyunlarına. Belki de yaratıcı bir alan tercih etmemde de etkisi vardır. Hatta en sevdiklerim de çoğunlukla belirli bir hikâyesi olanlar veya role playing adı verilen oyun karakterini ve hikâyesini kendi kararlarımızla yönlendirdiğimiz oyunlar. Doksanlı yılların ortalarında henüz yabancı dilim el vermiyordu ama ilerleyen yıllarda role playing tarzı oyunlarla aramda özel bir bağ oluşmuştu. Belirli bir yaştan ve olgunluktan sonra bazı oyunlar eskisi kadar ilgi çekmese de ben hâlâ role playing oyunlarını ilgiyle takip ediyor ve zaman yaratabildikçe oynuyorum.

Bir çoğumuzun evine Commodore64 veya Famicom’un Çin muadilleri olan (televizyon atarisi) ile 90’lu yıllarda girmişti. Daha sonra Sega ve Super Nintendo konsolları derken yalnızca el oyunları için üretilen Gameboy’lar çıktı. Artık bir çok insanın evine bilgisayarın girdiği yıllarda Sony yalnızca oyun oynamak için Playstation’ı piyasaya sürdü. Konsol dünyasında rekabet devam etti. Nintendo64, Gamecube, Xbox, Arcade makineleri derken bazen yenilgiler ve çekilmeler oldu. Sega artık oyun konsolu cihazı üretmekten vazgeçti. Bugün Sony, Microsoft ve Nintendo genelde bu pazarı elinde tutuyor ve aralarında rekabet ediyorlar. Ve önümüzdeki ay yeni jenerasyon oyun konsollarından birisi olan Playstation 5 resmen çıkıyor. Dijital ve Standart olmak üzere iki versiyon ilk etapta üretilmiş. Standart olan (kutulu oyunları almayı tercih edenler için) üzerinde bir Bluray disk okuyucu ile geliyor. Dijital olanı ise bu işi internete bırakmak isteyenler için. Aralarında fiyat farkı ise para birimlerine göre 100 fiyat farkıyla satışa çıkacak (örn: standart 499$ - dijital 399$) Hatta bu sayılar euro ve pund birimlerinde de aynı. Japonya para birimine göre ayrı özel bir fiyatı bulunuyor.

Türkiye’ye döndüğümüzde ise bu ekonomik kriz şartlarında artık yeni jenerasyon bir konsol almak pek de mümkün gibi görünmüyor. Euro kurundan üzerinden hesaplanıyor, %50 ek gümrük vergisi, %20 ÖTV ve %18 KDV fiyata ekleniyor. Dolayısıyla Sony’nin açıkladığı güncel fiyat 8.299tl. Pandemi süreci içinde getirilen %50 ek gümrük vergisi ise normalde Ekim 2020 tarihine kadar geçerliyken bir Cumhurbaşkanı kararnamesi ile yıl sonuna uzatıldı. E ekonomiyi yönettiklerini zannedenler yeni bir oyun konsolunun çıkacağını biliyorlar bu fırsatı kaçırırlar mı hiç? Fakat kârdan çok zarar da getirebilir bu ek gümrük vergisi işi. Özellikle Z kuşağı bu durumu pek hoş karşılamıyor. Haksız da sayılmazlar pek. Normal bir ekonomide asgari ücretin 3’te 1’i ile alınabilen bir oyun konsolunun bizdeki fiyatının dört asgari ücret fiyatı olması herhâlde çok hoş karşılanacak bir şey sayılmaz.

Bilal Erdoğan da bu konulara pek yabancı değilmiş. Geçenlerde şöyle demişti; “Herkes bir playstationu olsun ister. Ama herkesin alabileceği şeyler değil." Bundan dört yıl öncesine kadar düşük gelirli vatandaşların tercih ettiği bir market zincirinde 999tl’ye Playstation 4 satıldığı aklıma gelince ister istemez düşündüm. Dört yılda neler oldu da herkesin alabileceği bir şey olmaktan çıktı acaba?