İlk defa koronavirüs hakkında söz edilmesinin üzerinden bir yıl geçti sanıyorum. Bizde Mart’ın ikinci haftası biraz ciddiyet başlamıştı. Bugün artık aşılar hakkında konuşuyoruz. İlk üç-dört ay kabus gibiydi. Aşıyı bulmanın daha uzun süreceğinden konuşuluyordu mesela. Daha erken bulunamadığı için bilime karşı bir kuşku da vardı. Bugün aşı karşıtlığı gündemimizde. Bulunsa dert bulunmasa dert.

2020 yapım yılı olan dizilere ve filmlere bakıyoruz. Her şey gayet eskisi gibi sürüyor. Salgın yok, maske yok, mesafe yok, konusu bile geçmiyor. Vallahi insan özeniyor, eskiden ne güzelmiş. Adeta farklı bir simülasyon tadında gidiyor. Sağlık bakanlığının reklam filminde doktoru oynayan oyuncu koronavirüse yakalandı haberini okuyunca işte kırılıyor o simülasyon. (Bu arada başarılı oyuncu Timuçin Esen umarım en az hasarla atlatmıştır.) Salgınsız, maskesiz, mesafesiz diziler salgın yokmuş gibi çekiliyor. Set işçileriyle ilgili bazı haberleri üzülerek okudum. Özellikle de Oyuncular Sendikası bu konunun sağlam takipçisi biliyorum. Ben oyuncular açısından biraz daha endişeliyim. Canlı performanslar zaten tedbir adı altındaki yasaklarla zaten yalan oldu. Tiyatrocuların ve müzisyenlerin yaşadığı sıkıntılar inanılmaz büyük. Devlet desteği de yok. Yok. Bir kaç yandaş ve adını ilk defa o listede gördüğümüz bazı tiyatrolara yardımlar yapılmış. Çorum Belediyesi, TRT1’dek dönem dizisine leblebi reklamı için 40.000 lira harcamış. Para var aslında ama işte öyle herkese yok.

Dönem dizisi demişken, herhâlde Osmanlı döneminde koronavirüs olmayacak. O zamanlar insanlar hangi hastalıklardan ölüyorlardı bakmak lazım. Ama bugün yaşadıklarımız, hatta son yirmi yıl içinde yaşadıklarımız belki de on beş-yirmi yıl sonra karşımıza dönem dizisi olarak gelecek. Bugün maske takılmayan dizilerde oynayanlar, maskesiz bir dönemde maskelerle karşımıza çıkacak. Özellikle televizyon için üretilen dizilerin çok büyük sanat kaygıları olmadıkları için aslında salgın işini olduğu gibi yansıtmalarını beklerdim. Hem malum bizim toplum dizilerde gördüğünü pek sever. Bir dakika içinde on kişinin vurularak öldüğü bir dizide, onları öldüren adamın maskeli olduğunu bir hayal edin...

Bazen kendimize şu soruyu soruyoruz “lan nasıl bir döneme denk geldik?” cevap vereyim; evet, biz bir döneme denk geldik. Hem siyasi, hem kültürel, hem de evrensel anlamda bir döneme denk geldik. Otuz, kırk yıl sonra gelecek kuşak bugün yaşadıklarımızı o zamanların yapımlarında izleyecekler. Bir çoğu “ne büyük zorluklar yaşanmış” diyecek, bir çoğu ise eğer romantizmden biraz kırınıtı kalırsa “ne güzel yıllarmış keşke o zaman yaşasaydık” diyecekler.

Dönem dizisi demişken, döneme ait harika nüanslar da barındıran ismi kadar muhteşem bir dönem dizisi önereyim; “The Marvelous Mrs. Maisel”