Stefan Zweig’ın Dünün Dünyası adlı kitabını okurken de öyle oldu: Birçok yerin altını kalın kalın çizmiş, yanlarına not düşmüşüm. Zweig, okuyanlar hatırlayacaktır, o kitabında faşizmin Avrupa’daki yükselişini, sokaktaki insanların ve birçok entelektüelin o gelişmeyi iyi takip edemediğini, hatta görmezden bile gelebildiğini yana yakıla anlatır. 

Geçenlerde Nobel Ödüllü Fransız yazar Annie Ernaux’un Seneler (Can Yayınları) adlı romanını okurken Dünün Dünyası ile bir bakıma benzerlikleri dikkatimi çekti. Ernaux da Seneler’de 1940’lardan başlayarak zamanımıza doğru (kişisel tarihi planında) gelirken arka planda Fransız halkının da değişen alışkanlıklarından, davranış biçimlerinden, psikolojisinden belli bir mesafeyi koruyarak bahsetmiş. Bu kitabı yakın zaman önce İz Gazete okurlarına tanıttığımı hatırlıyorum. O yüzden bu yazımda bizimle de paralellik gösteren bir bölümünü buraya alarak 2023 yılına girerken biraz daha düşünmenize yardımcı olmak istiyorum. 

Annie Ernaux, Seneler’in 211. sayfasında Fransızların yeni bir yıla girerken hangi psikolojik itkilerle davrandığını şöyle anlatıyor: “Ticaretin zamanı, takvimin zamanına basbayağı tecavüz ediyordu. Ne çabuk Noel geldi, diye iç geçiriyordu Azizler Yortusu’nun hemen ertesinde alışveriş merkezlerindeki süsleri ve çikolataları görenler. İnsanı kendi varlığı, yalnızlığı ve toplum içindeki alım gücü üzerinde düşünmeye mecbur bırakan bu en büyük bayramın haftalar sürecek kuşatmasından kaçışın imkânsızlığı karşısında aciz kalıyorlardı; sanki bütün hayatın varıp varacağı nokta bir Noel akşamıydı. Bu manzara insanda kasım sonunda uykuya dalıp yeni yılın başında uyanma isteği yaratıyordu. Tüketim yılının zirvesine, nesnelere duyulan arzu ve tiksintinin en berbat dönemine giriyorduk. ‘Noel için bir şey yapmak’ baskısına sonunda boyun eğerek çam ağacı için süsler alıyor, yemek için liste hazırlıyorduk. Aşırı ısıtılmış mağazalarda, nefret ede ede kasa önlerindeki kuyruklarda dikiliyor, kim bilir neyin selameti adına ve kim bilir hangi tanrıya kurban verircesine, meşakkatli tüketicilik faaliyetini, para harcama ödevimizi yerine getiriyorduk.”

Bu satırlarının birkaç sayfa öncesinde yaptığı saptama ise gerçekten de can acıtıcı: “Tatlı ve mesut bir diktatörlüktü bu, kimse ona karşı ayaklanmıyordu. Tek yapmamız gereken aşırılıklardan korunmak, tüketiciyi (bireyin artık birinci tanımı) eğitmekti. (…) Ürünlerin dünyanın dört bir yanından gelmesi ve serbestçe dolaşması da, insanların sınırlardan çevrilmesi de normaldi.” 

Bütün bunların doğru olması az önce de söylediğim gibi gerçekten de can acıtıcı. 2023’e girerken birçoğumuzun birey olmamızın önünde yeni bir yıla girme histerisi var gibime geliyor. Bana öyle geliyor ki, gitmiyoruz, götürülüyoruz.