Hem tansiyonu yüksek, hem de tıpkı ‘Bizans oyunlarına’ benzer hamlelerin yapıldığı seçimler bitti. Mazbatalar alındı. Koltuklara oturuldu. Ankara ve İstanbul uzun yıllar sonra CHP’ye geçti. Ortaya çıkan tablo 89 seçimlerine benzemiş durumda. Ekonomik durum, gücün esiri olan iktidar partisinin gerilim ve ayrıştıran politikalarına sandıktan ciddi bir uyarı geldi.

Henüz aday belirleme aşamasında bile ciddi sıkıntılar yaşanan İzmir’de beklenildiği gibi CHP neredeyse elini kolunu sallayarak seçimi kazandı. ‘Zor olacak’, ‘Bu aday gösterilmezse kaybedilebilinir’ denilen yerlerde bile ‘kolay’ oldu hatta fark atıldı. Buca, Bayraklı, Karabağlar bu duruma örnektir.

Hem İzmir özelinde hem de Türkiye genelinde alınan sonuçların ilerleyen zamanda siyasi partilerin yönetim kademelerinde ciddi değişikliklere yol açması muhtemel. Bazı isimlerin yeni dönem için yıldızının parlayacağı gibi bazı isimlerin siyaseten emekli olmasına vesile olabilir. Zaten bunun emarelerine rastlamak mümkün.

Şimdi, asıl mesele hem ticari hem de kültürel anlamda ülkenin en önemli kentlerini yönetme fırsatı bulan CHP’nin bu durumu nasıl değerlendireceği, dahası yıllardır söylenegelen ‘yerelden genele iktidar’ formülünü hakikaten uygulayıp uygulayamayacağıdır. Görünen o ki, iktidar partisi yerelde muhalif partilerin elindeki belediyeleri en çok ekonomik anlamda zorlayacak. Bir bakmışsınız ödenek azalmış, bir bakmışsınız kredi almakta zorlanıyorsunuz, bir bakmışsınız devlete olan borçlara yapılandırma/taksitlendirme uygulanmayacak talimatı gelmiş vb. Elbette bunlar varsayım. Olabilir de olmayabilir de. Ama her duruma olduğu gibi bu tip uygulamalara da hazırlıklı olmanın en önemli koşulu sanırız her koşulda hesap verebilir ve şeffaf bir belediyecilik anlayışına sahip olmaktan geçiyor.

İktidar partisinden muhalefet partilerine geçen belediyelerdeki tablolar gerçekten ürkütücü. Belediyeye ait borç ve alacak tablolarını gerek afiş ve billboardlar yoluyla gerekse sosyal medya aracılığıyla açıklayan belediyelerin sayısı çoğalıyor. Öyle ki, AKP’den MHP’ye geçen Tokat’ın Erbaa ilçesinde bile bu uygulamaya rastlanıldı. Yani, ekonomik tablodaki rakamlar ‘ittifak’, ‘ortaklık’ dinlemiyor. Bu tabloyu açıklayan başkanlar doğru yapıyor ve haklılar. Ancak, kendi yapacakları harcamalar içinde aynı yöntemi izlediklerinde bu hareketlerin bir anlam kazanacağı ortada. Yine gerçekten hesap verebilir ve şeffaf bir belediyecilik anlayışı sadece iktidar partisinden devraldıkları yerlerde bu tabloyu sergilemekle sınırlı kalmamalı, kendi partisinden devraldığı belediyeler içinde geçerli olmalıdır.

Buna benzer şekilde makam araçlarını, makam masalarını kaldıran, belediyeyi çevreleyen duvarları ya da bina içindeki kapıları söken, turnikeleri kaldıran, belediye personelini göz taramasıyla içeri alma işlemine son veren, belediye meclis toplantısını ilçesinin köyünde bir kahvehanede düzenleyen belediye başkanlarının haberlerine sıkça rastlar olduk. Elbette bunlar umut verici gelişmeler. Ama bu uygulamaların yeni olmadığını da belirtelim. Türkiye’deki demokrasi mücadelesini yakından takip edenler Fatsa Belediye Başkanı Terzi Fikri ismini mutlaka duymuş halkçı ve demokratik bir belediyecilik anlayışının kısacık sürede nasıl hayat bulduğuna ya şahitlik etmişler, ya da ardından yazılanları okumuşlardır. Keza, Ovacık’ta halkçı belediyecilik anlamında örnek olan ve orada yaptıklarının ardından Tunceli Belediye Başkanı seçilen F. Mehmet Maçoğlu’nun da son dönem tüm bu doğru uygulamaların asıl imzacısı olduğunu belirtelim. Yani, hem bundan 40 yıl önce hem de şimdiki zamanda belediyeciliğin aslında nasıl olması gerektiğini gösteren, belediyelerin zenginleşme ve rant peşinde koşma yeri olmadığını ispatlayan örnekler mevcuttur.

Şimdi, bazı belediye başkanlarının aldığı şeffaflık ve tasarruf tedbirleri kararlarından sonra vatandaşlar belediyeden yalnızca yol, kaldırım, park, temizlik, sosyal yardım ve dayanışma, kültürel etkinlik vb. insanların günlük hayatına yakından dokunan tüm bu hizmetleri istemenin dışında bu tür ‘yeni uygulamaların’ takipçisi de olacaktır. Bir bakıma henüz yolun başında doğru başlangıçların yapılması, bunların sistemli bir şekilde çoğalarak halkın yararına bir şekilde artması ve en önemlisi sürdürülebilir olması artık önemli bir beklenti haline geldi denilebilir. 5 yıllık çalışma tablosunun ne göstereceğini şimdiden kestirmek mümkün değil ama halkın büyük bölümünün hemfikir olduğu ‘Koltuğa oturunca değişiyorlar’ sözünü değiştirmek yeni yönetimlerin elinde. Varsın bir kere de halk yanılsın! Bakacağız ve göreceğiz…