Virginia Woolf, “Bir kadın eğer kurmaca yazacaksa, parası ve kendine ait bir odası olmalıdır” der.

Bu sadece kurmaca için mi geçerlidir, buradaki alt metin nedir? Kadın her şey olabilir mi, olması gerekir mi, hem kadın hem anne hem sanatçı nasıl olunur? Süper kadın mı vardır duvara toslayan kadın mı?

Metis Yayınlarından çıkan, Ursula K. Le Guin’in Kadınlar Rüyalar ve Ejderhalar kitabında buna benzer bir bölüm var. Kitap Ursula anamızın bazı konulardaki fikirlerinden oluşuyor.

1988 yılında yazdığı Balıkçı Kadının Kızı adlı bölümde Ursula anamız, “Kadın nerede yazar, yazarken neye benzer, yazan kadın hakkında benim, sizin imgeniz nedir?” diye soruyor sonra da bunu kadın sanatçıların günlükleri ile destekliyor.

İlk JoMarc örneğini veriyor. JoMarch Küçük Kadınlar’dan bir karekter. O’nun yazma sürecinde aile içindeki durumunu, yazarlığını nasıl kabullenişlerini anlatıyor. JoMarch, yazmak için bir odaya kapanır, kurdelalı giysisini giyer kendi dünyasına kapanır yazarmış.

***

Margaret Oliphant’ın yazma sürecinden bahsedişi ise beni çok etkiledi. Yazar kendi yazma sürecinden şöyle bahsediyor; “Yazmak her şeyin içindeydi. Ama bu yüzden her şeye tabiydi de. Herhangi küçük bir zorunluluk için bir kenara itilebilirdi. Kendime ait bir masam yoktu, içinde çalışabileceğim bir masam hiç yoktu. Defterim elimde tüm aileye ait masanın bir köşesinde otururdum, her şey sanki ben kitap yazmıyormuşum da gömlek dikiyormuşum gibi olup bitmeye devam ederdi… Annem daima elinde örgü oturur, orada kim varsa onunla konuşurdu. Ben de konuşmadan payımı alır, hiçbir şey olmuyormuş gibi bir yandan da hikayeme devam ederdim. Hayali küçük insan toplulukları, bu öbür konuşmalar bundan pek etkilenmeden ortaya çıkmaya devam ederdi.”

Bir yazarın kafasında türeyen hayali küçük insan toplulukları bir aile masasında sohbetin içinde beliriveriyor. Gömlek dikiyormuş gibi masanın bir köşesinde kafanın içindekileri deftere dökmek…

Ursula anamızın bahsi geçen bölümde SlviaPlath’ten de ufak da olsa bahsediliyor. Ursula K. Le Guin, bilim kurgu edebiyatın en önemli yazarlarından bunu zaten biliyoruz fakat bu denemeleriyle de onun başka bir yönünü gördüm. Apaçık, lafını esirgemeden çat çat konuşan bir kadın. Freud’tan bahsetmeye başladığı bir paragraf başında Plath’in intiharına şu sözlerle değiniyor; “Nişanlısına bir kadının ne istediğini anlattıktan sonra kadının ne istediğini hiçbir zaman bilemeyeceğimizi söyleyen Freud’tur. Sanatçı özerk, tercih yapan bir benliktir; böyle bir benlik olabilmek için kadın kadınlığından soyutlanmalıdır. Bu kısır haliyle de erkeği taklit etmelidir, elbette eksikleriyle. Böylece onay Austen’ı, Bronte’leri, Dickonson’ı ve Plath’i teslim aldı; Plath iki çocuk yapma hatasına düştü, evet ama bunu kendini öldürerek telafi etti.” Buyurun eleştirinin alası.

Şimdi yeniden bir kadın sanatçının çalışma koşullarına dönüyoruz. Ursula anamız, üniversitede Sanat Tarihi okurken en sevdiğim kadın sanatçılar arasında ilk 3’e giren ressam KatheKollwitz’den de bahsetmiş bu bölümde. (Sevdiğim bir yazarı okurken onun da benim sevdiğim birinden söz etmesi beni arşa çıkarıyor)

Kollwitz çalışma sürecini şu sözlerle anlatmış; “Hayatımda işin önce geldiği bir döneme yaklaşıyorum yavaş yavaş. Oğlanların ikisi de Paskalya tatilini dışarda geçirince çalışmak dışında pek bir şey yapmadım. Çalıştım, uyudum, yemek yedim ve kısa yürüyüşlere çıktım. Ama hepsinden önemlisi çalıştım. Yine de bu tür bir çalışmadan ‘inayetin’ eksik olduğunu düşünmeden edemedim. Başka duygular dikkatimi dağıtmadan, inek nasıl otlarsa ben de öyle çalıştım.”

Hah işte zurnanın zırt dediği yer burası. Ben şu son cümleyi okurken ‘oha nasıl da özetlemiş derken bir alt satırda Ursula anamız bu bakış açısını şöyle yorumladı: “Nefis (Ursula nefis diyor ben oha diyorum) ‘İnek nasıl otlarsa ben de öyle çalıştım.’ İşi başından çalışan ‘meslek sahibi’yle ilgili bildiğim en iyi tasvir bu.”

Sevdiğim bir yazarın sevdiğim bir ressamdan bu sözlerle bahsetmiş oluşu beni ikisine de daha fazla yakınlaştırdı. Oturup edebi şeyler yazma niyetim yok ama kadınların tarihsel süreç içinde sanatçılığına nasıl bakıldı aklımı çok kurcaladı. Kadının günümüzde süper kadına dönüştürülmesine çok ayar oluyorum. Hepimizden bunu bekliyorlar, toplum bizi buna zorluyor. Ama öyle değil. Ursula anamızın da dediği gibi süper kadın yoktur duvara toslamış kadın vardır.