Zaten ciddi bir nüfus artışı olan komşumuz Yunanistan’dan gelen dostlarımız dert yandı: Artık gençler evlenmiyor, evlenenler de çocuk yapmıyor.
“Biz de öyle” dedik. “Biz de bebek sevmeye hasret kaldık.”
İtalya’da, Fransa’da, İspanya’da da benzer şikayetlerin yaygınlaştığına eminim.
Konu bizde olduğu gibi onlarda da bir “beka sorunu” olarak görülüyor.
Haklı olarak! Öyle ya, kimsenin çocuk yapmadığı bir ülkenin geleceği olabilir mi?
“Beka”yı TDK Sözlüğü’ne uyarak tanımlarsak, “kalıcılığı” olabilir mi de diyebiliriz. Tükenip gider.
Bu büyük değişimi bir çeşit şaka olarak görenler, örneğin insanların telefon oyunları oynamaktan seks yapmaya vakit bulamadıklarını öne sürenler de var. Oysa asıl neden çok daha köklü ve derin.
Sorun evrimde mi?
Asıl sorun bir toplumsal evrim sorunudur. İnsanlığın toplumsal evrimi “geniş aile”nin sonsuza dek süreceği varsayımı üzerine kurulmuştu: Anne baba, büyük ebeveynler, akrabalar, bazen bütün bir köy bir arada…
Gerek “avcılık toplayıcılık” gerekse “tarım” evrelerinde insanlar o modele göre yaşamıştı.
Sanayileşmeyle birlikte bu modelde çatlaklar belirdi. Sanayi sonrası, dijital toplumda geniş aile parçalandı, çekirdek aileye umut bağlandı ama ekonomik düzendeki değişmeler sonucu o da bölündü, un ufak oldu.
Artık insanlar, kendilerini “tek başına” toplumsal aktörler olarak görüyor, çoğalmak istemiyorlar.
Dijital toplumun sağladığı olanaklar insanları bir araya toplamak yerine dağıtıyor.
Sanayi toplumunun “birey”i yarattığı çok söylenmiştir. Kısmen doğrudur. Ama asıl birey şimdi oluşuyor.
Çocuğa kim bakacak?
Diyelim ki birisi her şeye rağmen evlenmeye ve çocuk yapmaya karar verdi: Evlendiği kişi de çalıştığına göre, şu soruya yanıt bulması gerekiyor: “Çocuğa kim bakacak?”
Modern toplum büyük ailenin yerini dolduracak bir toplumsal kurum üretemedi. O dev soru açıkta kaldı: Çocuklara kim bakacak?
Ve dahi, yaşlılara kim bakacak?
Benim çevrem bu sorulara yanıt bulamadığı için sıkıntı çeken insanlarla dolu. Eminim sizinki de öyledir.
Eski düzen çökmüştür ve yenisi kurulamamıştır.
Vatikan ve Diyanet’e geçmiş olsun: O düzene geri dönmek mümkün değildir.
Evrimin çelişkisi
Şöyle bir çelişki ile karşı karşıyayız: Evrimin amacı insan türünün kendisini sürdürebilmesi değil miydi? O halde nasıl oluyor da süreç şimdi buna taban tabana zıt bir sonuç üretmiş?
Net bir yanıtım yok. İsteyenler, ömrünü doldurmuş kurumların değişime direnişini ya da engellenmiş teknolojinin yetersizliğini öne sürebilirler.
Üreme işlevini “aile”nin dışına alan, döllenme laboratuvarları ve insan çiftlikleri bilim kurgu alanında çok işlendi. Kısmen de gerçek oldu. Ama yetmiyor. Kaygı da bundan. “Beka” sorununa, arzu edilen “insani” yanıtı vermiyor.
Nükleer silahlar ve yapay zeka ile kendisini toptan yok edebilme kapasitesini edinmiş olan homo sapiens “bilgeliğini” iddia etse de, türsel “beka” konusunda köşeye sıkışmışa benziyor.
Yoksa evrim, sürekli didişen insan türünden toptan vaz mı geçti?