Türkiye’nin temel sorunu nedir diye sorulan anketlerde; adalet, işsizlik, ekonomi, enflasyon gibi yanıtlar hep ilk dördü paylaşıyor. Eğitim 5. sırada büyük sorun olarak çıkıyor genellikle. Ben tüm bu yanıtları birleştirerek bir yanıt vereyim. AKP Türkiyesi’nin en büyük sorunu: Yozlaşma. Yani, ‘eğitim’ bana göre; ‘temel neden’ ve ‘en büyük sorun’ olarak tanımlanmalı esasında. Diğer sorunlar, neden-sonuç ilişkisi içinde, yozlaşmış bir eğitim sisteminin yetiştirdiği liyakatsiz kadroların ülkenin başına bela ettiği sorunlar bana kalırsa. ‘Faiz inerse enflasyon iner’ diye direten bir cumhurbaşkanı ve onu dinleyen milyonlarca yozlaşmış eğitim sisteminin mahsulü insan yukarıda söylediğim şeye küçük bir örnek sadece.

Geçen hafta, pandemi koşullarında 2.5 milyon kişinin ‘ısrarla’ haziran ayı sonunda girdiği üniversite sınav sonuçları açıklandı. Durum gerçekten içler acısı. AYT'ye girip sınavı geçerli kabul edilen 1 milyon 672 bin 309 adayın ortalama net sayıları ise şu şekilde: Türk Dili ve Edebiyatı 24 soruda 4,799 ortalama, Tarih-1 10 soruda 1,436 ortalama, Coğrafya-1 6 soruda 1,576 ortalama, Tarih-2 11 soruda 1,489 ortalama,Coğrafya-2 11 soruda 2,732 ortalama, Felsefe grubu 12 soruda 2,298 ortalama, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi veya ek felsefe grubu 6 soruda 0,652 ortalama, Matematik 40 soruda 7,584 ortalama, Fizik 14 soruda 1,082 ortalama, Kimya 13 soruda 1,416 ortalama, Biyoloji 13 soruda 1,309 ortalama…

Bu sonuçları görünce, her yıl olduğu gibi yine dehşete kapıldım. Kabaca yorumladığımda, Türkçe’nin dil kurallarını bilmeyen, kendi dilinin edebiyatını okumamış, Matematik’te sadece 4 işlem öğrenebilmiş, Fizik-Kimya-Biyoloji temel fen bilimlerinde 1’er soru yanıtlayabilmiş, ‘Ecdat’ söylemini diline yapıştırdığı halde 21 Tarih sorusunda 3 soru yanıtlayabilmiş, Felsefe grubunda sıfır çekmiş bir nesil bu yıl üniversiteye başlıyor. Söz konusu insan milyonlar.

***

Her sabah ofise gelirken, Atatürk Lisesi’nin önünden geçiyorum. 105. yıl mezunlarındanım İAL’nin. Kafamda tüm bunlar dolanırken aldığım lise eğitimi geldi aklıma. Resim sergisi gezerek oradaki bir eseri yorumladığımız Resim dersi ödevini düşündüm örneğin. Ya da Çağdaş Türk Şiiri konusunda yazdığım dönem ödevini çok beğendiği için bana Karaca Sineması’nda gösterime giren Kadın Kokusu filmine bilet alan edebiyat öğretmenim geldi aklıma. Beden eğitimi derslerinin başında bizi Fuar’daki koşu parkurunda birbiriyle ‘yarıştırmadan’ sırf spor yapmayı günlük bir alışkanlık haline getirmemiz için uğraşan Beden Eğitimi öğretmenimiz, eğik atış konusunu futbol maçlarından örnek vererek anlatan Fizikçimiz, demokrasi konusunu Agora’da anlatan efsane Sosyoloji öğretmenimiz ve daha niceleri…

Ortaokul farklı mıydı? Hayır. İlk Senfoni konserine Orta 2’de müzik dersinin dönem ödevi için gitmiştim örneğin. Dinleri anlatırken bizi Havra Sokağı’na götüren Din öğretmeni, Anadolu Medeniyetlerini Sard’da anlatan Tarih öğretmeni, daha ortaokulda bizi Cemal Süreya, Attila İlhan, Can Yücel ile tanıştıran Türkçe öğretmeni. Daha Orta 3’üncü sınıf öğrencilerine karşılaştırmalı olarak Anayasaları anlatan Vatandaşlık Bilgisi öğretmeni ve daha niceleri…

İşte böyle bir ortaokul-lise eğitiminden geçerek Türkiye derecesi yaparak ODTÜ öğrencisi olmuştum. O tarihteki en büyük hayalim gerçek olmuştu 1993’te. Son derece iyi eğitimlerden geçmiş binlerce insanın arasına karışmıştım ve ayrıcalıklı hissediyordum. Devlet okullarını bitirip, İngilizceyi üniversitede öğrenmiştim. Aileden gelen siyasi genetik kodlar o kampüste bir karşılık bulmuştu bende.

Ancak mezun olduktan 17-18 yıl sonra yani bundan 4 yıl önce ODTÜ’ye Onur Haftası’nda bir panelde konuşmacı olarak çağrıldığımda çok heyecanlanmıştım. Ne de olsa ODTÜ’ydü orası. Ve panele iyi bir hazırlık yapmak gerekiyordu. Ne de olsa onlarca pırıl pırıl ODTÜ’lünün karşısında bir şeyler anlatılacaktı ve ‘duman’ ederdi insanı bu ODTÜ’lüler. Panel bitiminde sorulan sorular ardı ardına bende şok yarattı. Lise öğrencilerinin bile sormayacağı soruları vardı bizim çocukların. Değişik üniversitelerde ve etkinliklerde benzer tartışmalarda yer aldığım için karşımdaki kitlenin ruh halini, eğitim düzeyini, algı eşiğini az çok anlayan birisi olarak, ülkedeki yozlaşmadan nasibini almayan tek bir kurum kalmadığını o gün anladım maalesef.

Sistematik olarak yok edilen kurumları içi boşaltılmış değerlerle birleştirerek kötü bir eğitimden geçirilmiş bir topluma sunarsanız sonuç bu olur maalesef. AKP Türkiyesi ve yozlaşmış, değersizleştirilmiş bir coğrafya ve halkları. Ortaokul düzeyindeki çocuklarda İmam Hatipleşme oranını %25’lere kadar çekmeyi başarıp, her türlü bilimsel, teknik ve analitik bilgiden yoksun bırakılan kesimler büyüyor gün günden. Uzunca bir süredir ülkeyi bu kadrolar yönetiyor. Ve her geçen gün bu ‘yetişmiş’ kadroların bilgi düzeyleri daha da düşüyor, toplumsal hayatımız daha da yozlaşıyor.

İktidar değişir değişmez 5-10-20 yıllık stratejik planlarla eğitim sistemi üzerinde çalışmaya başlamak lazım. Yoksa (Barbaros Şansal dostumuzun söylediğinden feyz alarak yazayım) kendi bataklığımızda boğulacağız.