Gidenin valizinde çoğaldıkça anılar, kalanın yüreğinde azalır mutlu olma nedenleri ve alegori bir yalnızlığa dönüşür bütün ayrılıklar; gergefinde yanık bir veda türküsüyle...

Dolaptan eksilen gömleğin askısına asıp gidince seslerini dostlar, senfonik bir sessizliğe dönüşür anılar ve anlarız ki artık yalnızızdır; o kalabalık şehirde, vilayet odalarda… Kimin geride bıraktığı değil, kimin geride kaldığıdır yalnızlık… Gidenin valizinde çoğaldıkça anılar, kalanın yüreğinde azalır mutlu olma nedenleri ve alegori bir yalnızlığa dönüşür bütün ayrılıklar; gergefinde yanık bir veda türküsüyle... Ve telgrafın tellerinde sallanan bir çocuğu oynar yalnızlık; kulaklarında gergedan bir kavuşma ninnisiyle…

Evin kırık camlı küçük penceresinden çıka gelir yalnızlığın o hınzır uğultusu; kapılar, güneş yanığı bir gidişe mendil sallarken… Bir kapının eşiğinde başlayan yanyanalık, yine bir kapının eşiğinde dönüşmüştür cümlelerin boğaza tıkandığı bir öykünmeye... Konuşabilse gölgelerin bile duyabileceği lal bir çığlıktır artık yalnızlık;  notasında gidenlerin ayak izleri… Geldiklerinde o şehrin nüfusunu bir arttırtanlar,  gittiklerinde bire düşürmüşlerdir artık nüfusu… Sen o koca şehirde teksindir sanki; yalnızlığın o kör eden sessizliğinde kaybolduğunda… Ne simitçilerin yatağın sıcak sırnaşmasına giren sesini duyarsın sabahları ne de bozacıların akşamüstü gezintilerine çekirdek olan fonluğunu görürsün… Sen hiçbir fotoğrafa çerçeve olamayacak kadar koca bir boşluksundur artık… Siyah beyaz fotoğraflar çok renkli, renkliler ise siyah beyazdır artık. Sen ise makro bir çekimin yalnızlık portresi; yüzünde kalabalıkların yalnızlığı…

Gidişlerden sonra yaşanan hazan bir üşümedir yalnızlık, baharın gelemeyeceğini düşünen bir bilinç kaybında yaşanan… Sonların koynunda gibisindir, yeni başlangıçlar ütopik bir varsayımdır senin için… Platonik bir uzaklıktır artık mutlu olmak, sen yalnızlık denen o soğuk sendromlarda battaniye tekliğindeyken… Oysa o yitik bünyede biliyor ki, son değildir hiçbir son sen hala göğüs kafesini oynatabiliyorsan... Bitiş değildir hiçbir  nokta, baş harfler yeni bir cümlenin yanı başındayken… Bitmemiştir hiçbir oyun, seyirciler terk etmemişse hala salonu…

Bütün bu kötü senaryolar yalnızlık denen o hiçlik duygusunun yok görme densizliğidir, sen yeniden hayatın koynuna koşarken ensenden tutup seni rutubetli bir hücreye tıkayan… Sana kalansa ya çürüyüp gitmek o hiçlikte, yada ayağa kalkıp yeniden başlamak bir yaratılış destanına… Çünkü destanlar da insanların payına düşer, en az yalnızlıklar kadar…