Herkes şu bitip tükenmez salgın sürecinden şikâyetçi. Daha nereye kadar süreceğini kimse bilmiyor. Ben de birkaç yakınımı yitirdim. Herkesin evlere kapandığı, can sıkıntısından oflayıp pufladığı zamanlarda kitaplara kaçtım. Ohh, dedim kendi kendime, körün istediği bir göz, Allah vermiş iki göz! Fırsat bu fırsat deyip o zamana değin alıp alıp eve yığdığım, bir an önce okumak için sabırsızlandığım kitaplara yöneldim. Adlarını o zamana değin hiç duymadığım yazarları tanıdım.

Thomas Bernhard, yazdıkları zor okunur bir yazardır. İlginç biridir. Kitaplarında doğup büyüdüğü ülkesini, kenti ve insanlarını çok ağır sözlerle eleştirir, fakat hakkında okuduğum yazılara bakılırsa hemşerileri o yazılarına karşın Thomas Bernhard’la övünüyor, çok beğeniyorlarmış.

Dal Solstad… Norveçli yazar. Dört kitabını okudum, haklarında tanıtıcı yazılar yazdım. Biraz geveze ama roman boyunca okurunu sürüklemeyi biliyor. Tabii o sürükleyiciliğinde dilimize kazandıran çevirmenin hakkını teslim etmemiz gerekir.

Per Peterson’un At Çalmaya Gidiyoruz adlı ilginç romanını okudum ardından. O da İskandinav yarımadasından… Norveçli. Ülkenin kuzeyinde büyük bir ırmağın iki yanında adeta sonsuza doğru uzayıp giden ormanda kesim yapanların hikâyesini anlatıyor. Başka kitaplarını da okumaya karar verdim.

Dino Buzzati’nin Tatar Çölü’nü düşündürücü ve sarsıcı bulduğumu söylemeliyim. Yalnızlık, umut ve bekleyiş üzerine okumak isteyenlere öneririm. Tatar Çölü’nü beğenince başka bir kitabını daha aldım: Büyük Portre Büyük Sır. Maurizio Vitta, Buzzati’nin hikâyeleri üzerine şunları yazmış: “Onun hikâyelerindeki huzursuz edici gizem unsunu, karakterlerin hiçbir zaman ulaşamadıkları, fakat sahip olmak için bütün enerjilerini sarf etmek zorunda kaldıkları bir arzu nesnesine karşı geliştirdikleri takıntıdan kaynaklanır çoğunlukla.”

1991 İrlanda doğumlu Sally Rooney’in Güzel Dünya, Neredesin İle Normal İnsanlar adlı iki romanını da okudum. The Guardian, Normal İnsanlar için “Günümüzde genç olmayı anlatmaktan fazlasını yapıyor ve herhangi bir zamanda genç ve âşık olmanın ne demek olduğunu bize gösteriyor. Geleceğimizin bir klasiği” diyor. Bense tıpkı geveze, şımarık bir Amerikan filmi izler gibi okudum.

Bizden: Melisa Kesmez’in bütün hikâyelerini, yani Nohut Oda’yı, Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireğiz’i, Bazen Bahar’ı ve Küçük Yuvarlak Taşlar’ı okudum. Aylin Balboa’nın Bu Hikâye Senden Uzun Osman adlı kitabını zekice kurgusu, alabildiğine yalın dili ve akıcı üslubuyla hatırlayacağım her zaman.

Dedim ya, ben salgın dönemini fırsata bu şekilde çevirdim işte!