Manisa’dan İzmir’e taşınmamızın nedeni, benim tiyatro, konser gibi sanat etkinliklerini izlemek için aileme yaptığım baskıydı.

O zamanlar babamdan sık sık izin alır, özellikle tiyatro izlemek için İzmir’e gelirdim. Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Tiyatrosu o zamanlar Fuarın 9 Eylül kapısının hemen yanı başındaki Manolya Çay Bahçesine gelirdi. Çamlık Senar’a Nejat Uygur Tiyatrosu… Altan Erbulak ile Metin Serezli’nin Çevre Tiyatrosu, oyunlarını belleğin beni yanıltmıyorsa Fuar Açık Hava’da sahnelerdi.

Çocuktum. Ya da ilk gençlik yıllarım… Tiyatrodan çıktıktan sonra gecenin o tekinsiz karanlığında ta Ballıkuyu’da oturan teyzemlere yürürdüm. O yaşlarda yalnız tiyatroya değil, sinemaya da merak salmıştım. Tepecik’teki Büyük Sinema’dan tutun yol boyu ne kadar sinema varsa hepsinde film izlemişliğim vardır; Kulüp’te, Yıldız’da, sonracığıma efendim Saray’da, Şan’da… Çınar Sineması çok sonra.

Benim ille de İzmir’de yaşama tutkum Manisa’dan göçmeye tek başına yeter miydi? Sanmıyorum. Çünkü çok uzun yıllar önce, yani ben henüz 4-5 yaşlarındayken yine Manisa’dan (yani Muradiye’den!) Nergis’e taşınmış, bir süre 6001 sokaktaki evimizde oturmuştuk. Uzun sürmedi, tekrar döndük, akabinde 27 Mayıs oldu, hayal meyal hatırlarım. İzmirli, dahası Karşıyakalı olma arzusu, besbelli babamda daha fazlaydı. Babam, uygar insanlar arasında yaşamamız gerektiğini söylerdi sık sık. Neyse ki 10-15 yıl sonra ailecek Karşıyakalı olduk, öyle kaldık.

Peki, İzmir şimdi İzmir mi? Değil. Doğup büyüdüğüm, çocukluk ve ilk gençlik yıllarımın geçtiği Muradiye de o eski Muradiye değil artık. Küçük, 5-6 bin nüfuslu bir bucakken 50-60 bin insanın yaşadığı, zevksiz apartmanların, plansız yerleşmenin göze hemen çarptığı garip bir yer olup çıkmış. Kalbimin bütün sinemalarında çarptığı Manisa’da kültür ve sanat hayatı sıfıra sıfır!

Karşıyaka için yakın zamana kadar “metrekaresinde üç-beş şair var” derdik. Karşıyaka çarşısından ne zaman geçsem birkaç şair arkadaşa rastlar, ayaküstü söyleşirdik. İmamesi kopmuş tespih taneleri gibi, hepsi bir yana dağıldı. Alsancak’a ya da Konak’a geçerken boyoz-yumurta yiyen de yok artık, gazete okuyan da… O zamanlar Varlık, Adam Sanat, Gösteri gibi İstanbul dergilerinin birinde şiirimiz yayımlandığında herkesin haberi olur, şaka yollu tebrik ederlerdi. Hele bir edebiyat yarışmasında ödül filan almışsanız, breh breh, itibarınız tavan yapardı. Çünkü o zamanlar İzmir, İzmir idi. Bağrından Attilâ İlhan’ı, Tarık Dursun K.’yı, Salah Birsel’i, Şükran Kurdakul’u, Nahit Ulvi Akgün’ü, Yaşar Aksoy’u, Samim Kocagöz’ü çıkarmış İzmir.

İzmir İzmir’ken mutluyduk. Dosttuk, kardeştik, komşuyduk, yoldaştık, adamdık. Kalplerimiz imbatla dolar, ona sevdiğimizi söylerdik. Yaşamayı ve mücadeleyi severdik.