Geçen gün kahverengi çakıl taşlarının kapladığı bir bahçede otururken ağaçlardan bir sarı, bir kahverengi yaprak düştü yere. Bir gün önce dolu yağmış, ağır hava kendini döküp sıcaklığını serin bir sonbahar havasına bırakmış, bahçede oturduğum o sabah ise güneş yüzünü gösterse de sabahın ısıran serini kendini iyice hissettirmişti. Sonbahar gelmekteydi ve bunlar ilk izlerdi.

Biz İzmirliler sonbahara, hatta bahara pek alışkın değiliz halbuki, tadına varamadan bittiğinden midir, nasıl gelip geçtiğini hızından anlayamadığımızdan mıdır, yoksa bir sonbaharda doğduğumdan mıdır bilmem, bahara özlem duyarım ben… Yazı sevsem de kışa küsmesem de baharda üste alınan bir hırkanın tatlı sıcağının, göğse değen serinin yeri başkadır bende.

Sonbaharda doğa kendini kapatır yavaş yavaş… Bize görsel bir şölen yaşatırken yenilenmek için eskilerini dökmeye başlar. Kendine dönecek, dinlenecek ve kendinden yeniler doğuracaktır bir sonraki bahara, ilkbahara kadar…

Sonbaharla birlikte Persephone yeraltına inmektedir. Ve Demeter hüznünü, acısını, öfkesini yeryüzüne saçacak, kızının yeraltından yüzünü göstereceği bahara kadar yaşamı askıya alacaktır.

Demeter nazik, sevecen ve eli açık bir tanrıçadır aslında. Toprak Ana’dır o. Kızının kaçırılmasıyla birlikte vahşice ve umutsuzca kızını arar. Öfkesi kamçısı olmuştur bu arayışta ve onu bulana kadar yaşam veren tüm armağanlarını ölümlülerin üzerinden çeker. Kuraklık ve perişanlık getirir yeryüzüne.

Hikâyenin başında aşk vardır. Demeter’in kızı olan Persephone’nin aştan sakınması, Aphrodite’in hoşuna gitmez. Aphrodite Hades’i aşka sürükler Persephone’nin peşinden…

Hades ölüler diyarının tanrısıdır. Yeraltındadır. Persephone’ye âşık olur ve onu Zeus’tan ister. Zeus, Demeter’in kızını ölüm diyarına göndermek istemeyeceğini bilir, onu zorlayamayacağını da. Ama engel olmaz ve yardım eder Persephone’nin tuzağa düşürülmesine.

Hades kaçırır sevdiğini, Demeter kızının peşindedir… Acısı, öfkesi katığıdır, kızını arar. Hades Persephone’nin annesini görmesine engel olmaz ama sevdiğinin dönüşü kesin olsun diye de ölüler diyarının narından yedirir Persephone’ye. Ölüler diyarından bir yiyecek yiyen mahkûmdur çünkü oraya geri dönmeye.

Ana kız buluşurlar ama ölülerin yiyeceğinden yemiştir artık Persephone. Demeter’in uyarısı geç kalmıştır. Kızı yerin altına dönmek durumundadır.

Acıdan perişan olur Demeter. Anne Demeter’i yine kendi annesi Rhea teselli eder; acıya katlanmalı, der, herkesin başına gelir.

Hades’le anlaşmaya göre Demeter artık sadece çiçek zamanı geldiğinde kavuşacaktır kızına, bununla mutlu olmayı öğrenir; ama son ekinler hasat edilip de kızı yeraltına indiğinde vazgeçmeyip savuracaktır tüm dünyaya acısını yine…

Sonbahar geldi, geliyor. Demeter acısını savurmaya başlıyor tüm dünyanın üzerine. Bu hikâyeyi farklı açılardan da okuyabiliriz ama ben anne ve kız ilişkisine, yeraltı ve yerüstünün birliğine ve toprak ananın gücüne, dişil güce odaklanarak okumayı seçiyorum bugün.

Yeri gelince kasıp kavuran, fırtınalarıyla yakan yıkan, altında büyütüp üstünde meyveleriyle besleyen doğa, onun değişkenliği, istediğinden ve doğru bildiğinden vazgeçmeyen hırçınlığı, öfkesiyle gelen gücü ve ona uyum sağladığımızda bize açtığı huzurlu kolları içimi titretiyor. İçimizdeki yaratıcı ve dişil gücü hissettiriyor. Bir annenin kızı için yapabilecekleri bir insanın tutkusunun peşinden gitmesini hatırlatıyor. Tüm kumpasın içerisinde, acıya rağmen yaşamayı, devam etmeyi ve vazgeçmemeyi öğütlüyor.

Sonbahar geldi, geliyor. Zorlukların ve acıların içinden geçiyoruz. Havalar serinliyor. Güneş de yüzünü yavaş yavaş sakınacak. Bulutlar bir müddet yakınımız olacak. İnsanlar tarih boyunca hikâyelerle ayakta kaldılar. Havalar serinliyor, hikâyelere sarınalım bu sonbahar…