Posta günü sabırsızlıkla türkü yakan acemi askerler gibiydik. Ne zamandır, içinde güzel müjdeler olan mektubu bekliyorduk.

Bugün, yarın…Ha geldi ha gelecek!
Sonunda geldi: Savaş bitiyor! Terör örgütü PKK, 40 yıl ve 40 bin ölü sonra kendisini feshetti. Silah bırakıyor.
Türkiye, barış için üzerine düşenleri yapacağını söylüyor.
Mevsim barış mevsimidir. Rusya ve Ukrayna liderleri bu hafta içinde barış için İstanbul’da bir araya gelecekler, Pakistan ile Hindistan ateşkes imzaladılar, yeni papa Leo ilk vaazında tüm insanlığı barışa davet etti…

Homo sapiens’in savaşkan bir canlı türü olduğunu, eninde sonunda yine savaşacağını bilecek kadar tarih, biyoloji ve antropoloji okudum. Ama duraklama dönemleri olabiliyor. O da biraz esen rüzgara bağlı. Şu anda dünyada ve bölgede rüzgar barıştan yana esiyor.
Fırsat bu fırsat, yelkenleri onunla dolduralım ve Akdeniz’de yol alalım!

Her şey değişti

Niye Akdeniz dediğimi birazdan anlatacağım.

Terörü yöntem olarak benimseyen bir savaş olarak bitmek üzere olduğuna göre bazı genel değerlendirmelerde bulunabiliriz:
Çok uzun sürdü. Bu arada hem dünya değişti, hem de savaşan taraflar…
Tarafların bazen “Dur yahu, biz niçin savaşıyorduk?” diyecekleri kadar çok değişti. Özellikle PKK’lıların…
Somut gelişmelerin bu tür savaşın zemini çürüttüğünü, bir çeşit mezarlığa dönüştürdüğünü görmemek için kör olmak lazım. Havada dronlar uçuşuyor, vurulacak hedefleri uydulardan aldığı verilerle bilgisayarlar belirliyor, hasar değerlendirmelerini yapay zeka donanımları yapıyor.

Bir iki yere bomba koyup birkaç yüz kişiyle dağlara çıkarak rejim değiştirmenin mümkün olmadığı anlaşıldı. “Viva kapitano!” diyerek sırt sıvazlayan emperyalist güçlere güvenilemeyeceği bilmem kaçıncı kez kanıtlandı.
Emperyalist Batı’nın artık insan emeğine ihtiyacı kalmadı. Avrupa’da yükselen ırkçılığın, kapı dışarı etmeye hazırlandığı etnik gruplar arasında Türklerin yanında Kürtler de var!

“Gitmem” dersen, adamlar sabaha karşı seni evinden derdest edebilecekleri gibi, cebindeki telefonu sana karşı bomba olarak kullanabilirler.
Artık sana, olsa olsa, küçük savaşlar çıkararak silah sanayilerindeki durgunlukları atlatmak için ihtiyaçları var!
Gene de, sen bir çok başkalarından şanslısın. Senin bir vatanın var!
Vatan demek yalnızca askerlik yapacağın değil, aynı zamanda siyaset yapabileceğin yer demektir. Ben Türkiye’nin davetini böyle anlıyorum.

Uygun dönem

Ha, bu daveti yapanların demokratik samimiyetine güveniyor muyum? Hayır. Silivri ve diğer hapishanelerdeki siyasal mahkumların hikayelerine bakınca böyle bir şey mümkün görünmüyor.

Bu “terörist”ler affedilince Osman Kavala, Gezi mahkumları, gazeteciler, hukukçular, İmamoğlu ve arkadaşları ne olacak? Böyle bir adaletsizliği kamu vicdanına kabul ettirebilirler mi?
Onların bu daveti niçin şu anda yaptıklarını, arkalarında kimlerin olduğunu, asıl amaçlarının ne olduğunu biliyor muyum? Hayır.
“Olası şüpheliler” mutlaka devrededir, her birinin kendisine göre bir planı vardır.

Ama, şu dönemde onların güçlerinin de sınırlı olduğunu fark ediyorum. Güç dengeleri sarsıldı, dijital yeni dünya onları da şaşırtıyor. Evrensel planda dev bir dönüşüm ve çöküş yaşanmakta. Eski numaralar artık sökmüyor…
Bu şaşkınlık döneminden yararlanabilir miyiz?

Güneydoğu'nun dönüşümü

Evet, bu arada PKK’nin “evi” saydığı Güneydoğu’nun da çok değiştiğini göz ardı edemeyiz.
Bir zamanlar entelektüel çevrelerde açıkça konuşulan bir fanteziye göre; PKK, mideye oturmuş olan Güneydoğu’daki ağalık sistemini eritmek için bizzat Türk derin devleti tarafından kurulmuştu. Cumhuriyet’in ilk 50 yılındaki devrimler feodal duvarları yıkamamış, ilkel bağımlılık ilişkileri 20. Yüzyıl’ın sonlarına kadar diri kalmıştı.

PKK terörü, işte o kireçlenmiş sistemi allak bullak ediyor, devlet müdahalesine ve dünyaya açıyor, nefes almasını sağlıyordu. Kentlere göç hızlanıyor, kadınlar zincirleri kırıyor, eskiden siyasetle iş birliği yapsa da ağalık sistemi çatırdıyordu.
Uğur Mumcu’nun öldürülmesini bu türden derin ilişkileri yazmak üzere olmasına bağlayanlar da çıkmıştı.
Bilmiyoruz. Spekülasyon karanlığın çocuğudur. Ama, sosyolojik ve kültürel açıdan, bu senaryonun genel çizgileriyle doğrulandığını görebiliyoruz.:

Son 40 yıl içinde ağalık sistemi büyük ölçüde çözülmüştür, marabalık çökmüştür, milyonlarca Kürt kökenli yurttaş, köy yakmaların da etkisiyle başka yerlere göç etmiş ve değişmiştir.
Bugün Almanya’da yaşayan Kürtlerin emeklilik düşleri diğer sade Türk vatandaşlarından farklı değildir:
“Ege’de ya da Akdeniz’de şöyle bahçeli küçük bir ev bulup…”
Barış mektubunun ertesinde kimse kendisini aldatmasın: bu, Güneydoğu’ya büyük dönüş göçünü başlatmayacaktır.
Çünkü, sık sık yazdığım gibi, kardeş Anadolu insanlarını buluşturan yeni pota Akdeniz’dir, Akdenizli yaşamdır!