Sevgili okurlarım, haftalık yazı yazmanın hem artıları hem de eksileri var. Birincisi yazılarda günceli yakalamak kaygısı ile düşünce denizinde devamlı med-cezir yaşamak durumunda kalırsınız. Gündemler hızla yerini başka bir gündeme bırakır ve siz daldan dala konudan konuya geçmek zorunda kalırsınız. 

Geçen gün bir dostumla sohbet ediyorum. Arkadaşımın kızı, benim de arkadaşım olan Zeynep’in ödev konusunu bana aktardı. Aktarıma geçmeden önce Zeynep’le ilgi birkaç kelam etmek isterim. Zeynep, tam bir kitap kurdu, zeki mi zeki, eskilerin deyimi ile cin gibi… Zeynep, okuldaki ödev konusunu annesi ile paylaşır. Konu güncel bir konu, kuvvetler ayrılığı; Yasama, Yargı ve Yürütmedir. Sonuçta konu ödev olarak anlaşılsa da, yaşam içinde örnekleme yapmak o kadar kolay değildir.

Başbakanlık tartışmaları içinde kamuoyu geçtiğimiz günlerde yeni bir kavramla daha tanıştı; “Düşük Profilli Başbakan” … Yani yürütmenin başı, bundan sonra ‘düşük profilli’ diye tanımlanacak.

Son dönemin en önemli tartışma konularının altından bildiğiniz gibi TBMM Başkanı İsmail Kahraman çıkıyor. Hem de yenilir yutulur tartışmalar da değil. TBMM Başkanı Kahraman laikliği tartıştırarak, fütursuzca laiklik karşıtlarının savunuculuğuna soyunmaktadır. Yasamanın başı durumunda olan zatın profilini de siz okurların takdirine bırakıyorum.

Yargı sistemi baklava çaldıkları için yüzlerce yıllık ceza verilen çocuklardan sonra ağır darbe almıştı. İlk olmasa da gözünde bağ, elinde terazi olan adaleti simgeleyen kadın ne ilk kez ne de son kez de olmayacak bir cinsel saldırıya uğramıştı. Kamuoyunun yargıya güveninin kalmadığını söylemek hiç de abartı olmaz diye düşünüyorum.

Cumhur(!) Reisin, Anayasa Mahkemesi’ne ‘saygı duymuyorum’ sözleri ise başka bir tartışmanın, makalenin konusu olsa da ifade etmeyi anlamlı buluyorum.

Umuyorum, Zeynep; kuvvetler ayrımını sadece teoride değil güncel yaşamında da yaşayarak öğrenmeye devam edecek.

***

Türkülerle büyüyen bir kuşaktan geliyorum.

Annem, bizleri sabah açtığı radyonun sesiyle uyandırırdı. Öyle özel radyolar falan da yoktu. Sabahları radyodan yükselen nameler, haberler, masallar beynimin kıvrımlarında saklı, çıkacağı zamanı bekler durur. 

Sonra hepinizin bildiği tek kanallı televizyon dönemi başladı. Ne günlerdi... Annem radyomuzun da, televizyonumuzun da üzerine dantel örtü örterdi. Yine beyin kıvrımlarım başka yerlere gitmeden, konuya döneyim. Bizim kuşak türkülere aşinadır. O yüzden türkünün, tınılarını duyar duymaz, sözlerini mırıldanmaya başlarız. 

Arabesk şarkıların çalınmasının yasaklandığı günler, Bülent Ersoy'un sahne yasakları gibi uç yasakları görmüş bir ülkeyiz... Hatta Bülent Ersoy hala, bu yüzden darbeci Kenan Evren'e ateş püskürüp, durur…

Biz yasakları, baskıları, darbe koşullarını gördüğümüz için günümüzün yasakları, bizi pek şaşırtmıyor. Bugün yaşadığımız günler normal günler değil... Adeta darbe karşıtı söylemlerle darbe koşullarının dik alası yaşatılmaktadır...

12 Eylül 2010 Referandumu kampanyasının yürütüldüğü günleri hatırlıyorum. RTE’nin kampanyada kullandığı figürleri hiç unutmuyorum. Şarkıcısından, yazarına kadar birçok kişi ‘yetmez ama evet’ diyerek AKP’nin ekmeğine yağ sürmüştü. Daha sonra ‘kandırıldık’ demiş olsalar da ‘atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmişti’.

Bugün gururla ifade etmeliyim ki biz de hayır kampanyası örgütlemiştik.

Neden mi? Çünkü o referandumundan sonra AKP'de onun Başbakanı, bugünkü Cumhurbaşkanı RTE’nin daha da hırçınlaşacağını,  AKP'nin içinden kurt çıkartacağını, daha da saldırganlaşacağını biliyorduk.

                                                                 ***
Fahiş kelimesi, bildik üzere iki anlama sahiptir. Birincisi ‘ölçüyü aşan, aşırı, çok fazla’, ikinci anlamı ise ‘ahlaka, töreye uygun olmayan’dır. Bugün ölçüyü aşan, aşırı ahlaka aykırı bir siyasetle karşı karşıyayız. Bugün Türk Dil Kurumu’nun, sözlüğündeki ifade ile politika fahiş, politikacılarda fahişeleşmiştir.

Annemin radyosunda da yasaklar vardı, sahnelerde de, kitaplarda da, aynen bugün olduğu gibi... Bugünler mutlaka geride kalacak, yaşanırken trajik olan olaylar, bir süre sonra traji-komik olacak; aynı AKP iktidarı gibi...

Beyin kıvrımlarında dolanan bir şarkının sözlerini tekrarlamak istiyorum; "bütün yasakları yasakla"... 

Zeynep’lerin, daha yaşanılır bir ülkede yaşayabilmesi için yeter ki ellerinizi ellerinizle buluşturun, korkmadan, yılmadan..!